yazarlar makaleler
Türkan Elçi’den ‘Sen Şarkına Devam Et’
12/2/2023

Enver Topaloğlu

Türkan Elçi’nin Everest yayınlarından çıkan ilk şiir kitabının adı “Sen Şarkına Devam Et”. Bir bakıma “Asla yalnız yürümeyeceksin” ya da onun ilhamıyla “yanındayız, seninleyiz” sözünün devamı gibi....

Yoğun acıya maruz kalan ve yas tutan kişi belli bir süreç geçtikten sonra içinde bulunduğu durumla başa çıkmak için değişik yollar aramaya yönelebilir. Sanatsal bir uğraşı alanı seçmek de, “iyileşmek” için aranan yollardan biri olabilir. Örneğin herhangi bir edebi tür tercihi olmaksızın yazmak denenebilir. Aksi de mümkün. Yazmak; şiir olur, anı olur, günlük olur, öykü olur, mektup olur; belli bir tür belirlenerek de denenebilir. Uzmanlar da bunu önerir. Yazmanın iyileştirici etkisi vurgulanır. Yoğun acılardan sonra kim ne kadar iyileşebilir denilecektir… Öyledir. Ama yaşama tutunmak gerekir.

Yazmak aynı zamanda dertleşmektir. Şiir de olsa, başka bir türde de olsa yazarak insan aynı zamanda bazen kendi kendisiyle, bazen başka biri ya da birileriyle dertleşir aslında. Diyebiliriz ki dertleşmek yoğun acıya maruz kalan ve yas tutan kişinin en çok istediği şeydir.

Dertleşmek işteş fiildir, ama kimsenin olmadığı durumlarda da mümkündür. Yazmak, olmayan kimseleri oldurur. Can kulağıyla dinleyecek, gerektiğinde bir şey söyleyecek kimselerin yokluğunu da giderir.

Yazmak, yazanı da deyim yerindeyse bir Anka kuşu gibi küllerinden doğurur doğrultur ve yeniden döndürür yaşama. Yazmanın böyle bir gücü vardır.

Planlı siyasi suikastlar

Türkan Elçi, Türkiye’nin aşağı yukarı son yirmi beş yılına tanık olan hemen herkesin bildiği bir isim. Tıpkı Rakel Dink gibi. Türkan Elçi’yle Rakel Dink’i birbirine yaklaştıran nedenlerle ilgili çok şey söylenebilir. Ama özetin özeti şudur: İkisi de birbirine çok benzer büyük bir acıya, acının yarattığı şiddete maruz kaldılar. Her ikisi de eşlerini, aşama aşama yürütülen bir plan çerçevesinde siyasi suikast sonucu yitirdi. Tüm kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşti siyasi cinayetler. Toplumun bir kesimine gözdağı vermek, sindirme, korku, yıldırma amacına yönelik seçilen hedefler oldular Hrant Dink ve Tahir Elçi. Gazeteci Dink, 2007’de İstanbul’da yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin önünde katledildi. İnsan hakları savunucusu avukat Tahir Elçi de Diyarbakır’da 2015’te, tarihi mirasın korunması için çabaladığı “Dört Ayaklı Minare”nin sütunları arasında. Her iki isim de sorumluluk alarak yürüttükleri özgürlük ve hak arayışı mücadelesindeki tutum ve tavırlarıyla bilinmekte, tanınmaktaydılar.

Son yirmi yıllı aşkın zaman dilimi içerisinde yaşanan siyasi gelişmeleri anlamaya yönelik değerlendirme yaparken bilhassa bu suikastları göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyoruz. Her iki ismin katledilmesinin aynı zamanda simgesel anlamları da vardır. Dink de, Elçi de o nedenle geçen yirmi yılı aşkın sürenin aynı zamanda sembol isimleridir. Onların acılı eşleri de bu dönemin sembol isimleri oldular. Hem Rakel Dink, hem Türkan Elçi için direnmenin, acıya karşı durmanın, yas içinde bir köşede sinip kalmamanın simge isimleri oldular diyebiliriz.

Rakel Dink’in, eşi Hrant Dink’in cenazesinde yaptığı konuşmada söyledikleri hafızalarda ve sesi hâlâ kulaklardaki yerini koruyor. Onun “bir bebekten katil” yaratan sisteme okuduğu laneti unutmak mümkün değil. Daha o gün yaptığı konuşmada, acıya karşı direneceğini, eşinin değerlerine ve anısına sahip çıkacağını ilan ediyordu, öyle de yaptı ve yapıyor.

Türkan Elçi de yaşadığı acıyla başa çıkmak için son derece önemli adımlar attı. Çoğu da kamuoyuna yansıdı, yansıyor. On beş yıllık öğretmenlik görevinden ayrılarak hukuk öğrenimi gördü. Avukat oldu. Aktif olarak politik çalışmalara katıldı. CHP’den İstanbul milletvekili seçildi. Roman yazdı. Yakınlarda da şiir kitabı yayımlandı.

Kışadır yolculuğumuz’

Türkan Elçi’nin Everest yayınlarından çıkan ilk şiir kitabının adı “Sen Şarkına Devam Et”. Kitap iki bölümden oluşuyor. Elli altı sayfada yirmi yedi şiir yer alıyor. Şiirlerin on ikisi ilk bölümde, on beşi ikinci bölümde.

Kitap Emine Çağırga’ya ve Rakel Dink’e ithaf edilmiş. İthaf şöyle: “Dünyanın en büyük sınavına zorlanan Emine Çağırga’ya verdiği tüm cevaplar için ve anlamanın ustası Rakel Dink’e beni eni iyi o anlar dediği için…” Emine Çağırga’nın Cizre’de 2015’te katledilen ve cenazesi buzdolabında saklanan Cemile Çağırga’nın annesi olduğunu hatırlatalım.

Kitabın adına kısaca değinmek istiyoruz. Bir cümle olarak “Sen şarkına devam et” bir bakıma, “Asla yalnız yürümeyeceksin” ya da onun ilhamıyla “yanındayız, seninleyiz” sözünün devamı gibi. Yani şöyle: “Asla yalnız yürümeyeceksin, biz senin yanındayız, sen şarkına devam et.” Bir dayanışma deklarasyonu. Türkan Elçi’nin kurduğu ve çağrıştırdığı cümleler yan yana getirildiğinde buradaki oraya, oradaki buraya eklemleniyor. Elçi kitabın adında şarkısını, acısının şarkısını sınırların ötesine, evrensel bir boyuta taşırıyor. Bundan çıkan sonuç belli: Kişisel olan aslında kişisel değildir. Bir de sosyal, siyasal, evrensel ve tarihsel boyutu vardır. Kişisel gibi görünen acılar da toplumsaldır ve üstesinden toplumsal dayanışmayla gelinebilir.

Kitap isimleri, özellikle şiir kitaplarının isimleri önemli. Türkan Elçi’nin kitabının ismi de isabetli bir seçim olmuş.

“Kışadır Yolculuğumuz” başlıklı ilk bölümünde yer alan ve kitabın ilk şiiri olan “Biz ve Atlar”dan bir betik aktaralım:

Anka kuşu külünü, ceylan sürmesini bizle paylaştı

tavuskuşu saçlarımızı tüy taktı, dişi yılanlar zehirli

dişlerini toprağa bıraktı, nallarımızın dediği kan

gölleri kurudu, karıncalar kişneyen atlarımızla

söyleşti, çelloya saç telimizi emanet ettik

bulutlardan sesimiz döküldü, düşlerin yalnızlığında

dalgalanan ovaları taşıdık avuçlarımızla

Elçi, şiirleriyle hem olanları anlatıyor, hem kayda geçiriyor hem de olanların karşısında kendisini nasıl yeniden yarattığını aktarıyor. Kitapla ilgili ilk izlenim olarak bunu ifade edebiliriz. “Olmayan kapılardan kendine çıkma”nın deneyimi de, bu deneyimin dile getirilmesi, kayda geçirilmesi de son derece önemli. Türkan Elçi şiirin böyle durumlarda ortaya çıkan araçsallaşma riskini de ustalıklı bir biçimde saf dışı bırakmış. Şiiri araçsallaştırmamış. Kitabın ikinci şiirinin başlığı “Rivayet ve Ol Hikâyet”. Şiirden de bir bölüm okuyalım:

kırmızı sesler değmiş evlerin duvarlarına/ ninemin

miftelesini kırmışlar/ dedemin örsünü/ eski bir Sur hikâyesi

birileri kalbur üstü/ duvarlar kalbur deliği/ her kahkaha şen

değil/ ürpertir ölü kahkahası/ günde beş kez öfkelenen dut

ağacım büyüdü/ dalları avluma sığmıyor artık/ kalbim

şahit yüreğimden atlar geçiyor/ infilak halinde topraklar/

topraktan ot değil/ tanrım sana öpücük gönderiyorum

Türkan Elçi’nin şiire ilgilisi

Kitapta yer alan özgeçmişte Türkan Elçi’nin şiir deneyimine ilişkin bilgi bulunmuyor. Ancak şiirlerden anlaşılıyor ki Elçi’nin şiire ilgisi birdenbire ortaya çıkmış gibi değil. En azından iyi bir şiir okuru olduğu izlenimi oluşturuyor. Şiir bilgisini, görgüsünü, eğitimini önemsediği anlaşılıyor. Şiirlerde bu değerlerin bilincinde olan birinin sesi, sözü, dili var. Hemen hemen her şiirin bunu örneklendirdiğini söylemek mümkün. “Merdiven” şiirinden bir alıntıyla devam edelim:

okuldan eve gidip gelmedim, bahçeye açılan mutfağım hiç

olmadı

not defterlerim, öğrenci listelerim,

annelik üzerine yazılmış kitaplar, çocuk bakım kitapları

vatandaş hanem silinsin, koşuşturduğum mesai anım

sizin olsun

böyle daha iyi inerim bu merdivenden, böyle daha iyi

Metnin, anlatının, yazılanın samimiyetine gölge düşmemesi açısından, şiir özelinde kalarak söyleyelim; şiir bilgisi, görgüsü, eğitimi önemli. Çünkü aslında anlatının samimiyetini acemilikten çok, eğitimsizlikten, görgüsüzlükten, bilgisizlikten kaynaklanan “ben yaptım oldu” tavrı gölgeler. Şiirde yenilik arayışıyla risk almak için de şiir bilgisi, görgüsü, eğitimi olmazsa olmaz. Acemilik daha çok verili olanla yüzleşmemektir, konformisttir. Turgut Uyar’ın “Efendimiz acemilik” derken kastının başka olduğu da açık. Uyar’ın vurgulamak istediği profesyonelleşme karşıtı bir tutum. Bizce Turgut Uyar bu sözüyle, bir tür şiirin öğrencisi kalma vurgusu yapıyor. Bir şiir daha okuyalım. “Senden Sonra” başlıklı şiirden bir bölüm aktarıyoruz:

senden sonra ölüm

kırık bir kol saati olarak evimize geldi

daha önce defalarca takılıp çıkarılmış kolun sıcaklığını bir daha

hissetmeyeceğim kırık bir kol saati, saati avuçladım

ölümün karşısında direnmiş dört saat sonra durmuş bir saat

yelkovan bir yana kaymış akrep bir yana

senden sonra her gece Sur’un ışıksız pencerelerine koştum, ölümün

sessizliğine gömülmüştü camlar, barut kokusunu içmişti kapı

pervazları, gemiler yanaşmıştı sokaklara

gidenler gitmiş kalanlar sallarla bilinmez yarınlara akmıştı, senden

sonra gergefimde renkli iplikler baş harfini öptü parmaklarım

parmaklarımı uzattım kuşlar konsun diye gelmedi kuşlar

tanrım kesmeseler de ağaçları göçmeyecekti kuşlar, göçüp

gidenlerin dönüşlerini bekledim kasımlarda, oysaki

kasımlarda kuşlar şehirleri terk ederdi, kasımlar geldi geçti

gidenler dönmedi, buna sebep bütün aylar kasımdı, kış

kasımdı yaz kasımdı bahar zaten hiç yoktu

senden sonra telaşlı bir ömrün bilmeyen telaşını uğuldadı

zaman

Kurgu da var, doğaçlama da

Şiir için gereken emeğin ve zamanın harcandığı bir toplam olmuş “Sen Şarkına Devam Et”. Türkan Elçi’nin şiirin dili ve imkânlarını kullanarak yaşadıklarını, tanıklıklarını kayda geçirdiğini, anlattığını belirtmiştik. Anlatının şiirde de bir biçimi ve biçemi vardır. Türkan Elçi bu yönden yerleşik, geleneksel kalıplara teslim olmamış. Kolaya kaçılmamış. Söyleyiş açısından mümkün olduğunca serbest davranılmış. Ama uğraşılmış da. Dikkat çekmiyor belki ancak, şiir için gereken çaba sarf edilmiş. Kısaca söylersek Elçi, bir şair titizliğiyle neyi, nasıl söyleyeceğine de kafa yormuş.

Şiirlerde hem doğaçlama ruhu hem de kurgusal müdahale var. Bu açıdan da dikkate değer bir denge sağlanmış. Şiirde bu iki önemli tutumun, kurgusallığın ve doğaçlamanın çatışmayacak biçimde iç içe geçmesi önemli bir kazanımdır. Şiir; doğaçlamayı da kurguyu da gereksinir. Ama bazen biri diğerinin önüne geçerek şiirin dengesini bozabilir. Aktaracağımız dizeler “Masada Müselles” başlıklı şiirden:

kadınları analım adlarını kimsenin anmadığı kadınları

Kahraman erkek ismidir, dünyanın yarısı kadın,

Kadının yarısı acıdır Gülseren! masada biz üç kişiyiz

Gülten, sen ve ben ne güzel müselles

Türkan Elçi’nin şiirlerinin mekânı Diyarbakır. Anlatılanlar daha çok buraya, bu coğrafyaya ve kültüre, burada geçen yaşantıya ait. Şiirlerde dün de var, bugün de var. Yaşanan, hatırlanan anlar, anılar, olaylar, durumlar, imler, izler, geçmişten günümüze bellekte izi kalanlar… “Düdüklü Bekçi” şiirinin ilk betiğini sunuyoruz:

bekçi devleti öttürüyorsun ama biraz sus!

uykum bu gece yine kaçık, tabağında

yalnızlık kestim

düdüğün de sen de güzelsin, ama ölüler

uyuyor biraz hürmet sus, muhakkak ki

şüphesiz ki and olsun ki hamdolsun ki bizi

korkuttun

düdüğünden korkmaz hırsızlar

Her kahkaha şen değil’

Türkan Elçi’nin şiirlerinde çağına tanıklık var, kadınlar var, çocuklar var Berkin’ler, Ali İsmail’ler, Cemile’ler, Ceylan’lar var… Her birinin başına gelenler nedeniyle duyulan acısı, tutulan yası var. Kitabın son şiirinden bir bölüm:

Sakız Dağı sisinde kuş şiir ağladı, kuş öterken

Allah’ı anlatır, bildin mi?

Bizde kuşun yankısı, kar ve gök, yılın son

Gecesinden önceki gece, göğe pencere bulmaya

Gidelim.

Şiirlerde şair dünyayla, hayatla hem yüzleşiyor hem de dertleşiyor. Şiir kişisi böylece bir Anka kuşu gibi kendini yeniden doğuruyor…

Elçi’nin kitabında acı da var, yas da var; ama acıyla nasıl başa çıkılacağının sesi, sözü, soluğu da var… Bir şiir kitabında olması gerektiği gibi şiir var. İyi ki yazılmış dedirten şiirler var… Elçi, dertleşmeyi iyi ki şiir yazarak da denemiş. Şair diyor ki “her kahkaha şen değil”… Kaydettik, kaydediniz…

Artı Gerçek


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar