yazarlar makaleler
Torunun torunlarından Şêx Saîd romanı: Şîn
21.10.2023

Şêx Saîd’in torunları Dilhat ve Dilşad Fırat kardeşler, Şêx Saîd'in sürgün yıllarını kaleme aldı. Şîn: "Hem mavi hem matem anlamına geliyor. Kürtlerin mateme gökyüzünün renginin adını vermesi, acılar bizden gökyüzü kadar uzak olsun, şeklinde bir anlam taşıyor."

Kürt lider Şêx Saîd ve ailesinin 1926-1935 yılları arasındaki sürgün yıllarını anlatan “Şîn” romanı, 23 Ekim Pazartesi günü Luvi Yayınları’ndan çıkıyor.

Romanın yazarları Şêx Saîd’in torunu Kürt siyasetçi Abdulmelik Fırat’ın torunları, ikiz kardeşler Dilhat ve Dilşad Fırat.

Üç gün sonra dağıtımda olacak “Şîn” hakkında kitabın yazarları Fırat kardeşlerle küçük bir soru-cevap yaptık.

Şîn’i yazmaya nasıl karar verdiniz?

Dilhat Fırat.: Uzun zaman önce bir yazarın ölüm hakkındaki sözlerinden çok etkilenmiştim: Yazara göre ölüm iki aşamalı gerçekleşiyor. İlk aşama bedenimizin dünyadan ayrılışı, ikincisi ise insanın isminin hafızalardan silinmesi oluyor.

Yazarın bu sözleri, çocukluğumuzda anlatıla gelen hikayelerle daha derin bir anlam kazandı ve hikayeler bizi Şîn’i yazmaya itti.

Şîn, bir ölümsüzleştirme çabasıdır”

Dilşad Fırat: Uzun süren araştırmalar, görüşmeler sonucu karşılaştığımız şey “yalnızlıktı:” Ailemizin ve Kürt halkının 1926 yılından 1947 yılına kadar kadınlarıyla, çocuklarıyla birlikte büyük bir sefalet içinde yaşadığı sürgünlerdi. Bu hikayeleri düşündükçe, bu acıları yaşayanların isimlerinin sonsuza kadar anılmayacağını, hatıralarının yok olacağını düşündük. Bu düşünce bizi tetikledi ve o yüzden yaklaşık beş yıl sürecek olan “Şîn” romanını yazmaya başladık.

Dilhat F.: “Şîn”, bu hikayeleri ve acı çeken kimsesiz insanların yaşamlarını sonsuza kadar hatırlatma isteğimizin bir yansımasıdır. Şîn, bir ölümsüzleştirme çabasıdır da diyebiliriz.

"Gerçeklerden beslenen bir roman"

Ele aldığınız zaman kesiti hakkında nasıl bilgi topladınız? Hangi kaynaklardan yararlandınız?

Dilhat F.: Bu hikâye aslında ilk kurgulandığında, sürgünlere gitmiş gerçek insanların orijinal isimleri ve kişilikleri ile kadın ve çocuklar üzerinden gidecek bir hikayeydi. Daha sonra yaptığımız araştırmalar sonucunda, 1960’ların sonunda dedem Abdülmelik Fırat tarafından kayda alınmış Şeyh Said’in büyük oğlu, hareketin komutanı Şeyh Ali Rıza’nın ses kaydına ulaştık.

Bu romanın başlangıcı bizi başka bir araştırma kitabına gebe bıraktı ve “Babam Şeyh Said” kitabını yazdık. Aslında “Şîn” romanı belgeler üzerinden giden ve Fransa, Türkiye, İngiltere arşivlerinden çıkan kaynaklarla yapılan uzun araştırmalar sonucu tarihi bir belge roman olarak karşımıza çıkıyor.

Çarpıcı gerçekliklerden beslenen ve bir asır öncesine doğru bizi bir yolculuğa götüren roman, unutulan tarihimizi, ihanetleri ve yapılan fedakarlıkları anlatıyor. Ortadoğu ve Mezopotamya coğrafyasının kronikleşmiş sorunlarının başlangıcına giderek meselenin çözümü için tarihimizi anlamamız gerektiğine işaret ediyor.

"Dokuz kez baştan sona tekrar yazdık"

İkiz kardeşler olarak birlikte yazmak deneyiminizden bahseder misiniz?

Dilhat F.: İkiz olmak zaten ilgi çekici bir durum ve yazı yazma konusuna geldiğimizde gerçekten çok faydalı. Çünkü yazdığımız her şey birbirimiz tarafından eleştiriye uğruyor. Yeteri kadar iyi değilse veya yetersizse, günler belki de aylar süren uzun tartışmalar ve kavgalar sonucu en iyi şeklini vermiş oluyoruz.

Bu romanı tam dokuz kez baştan sona tekrar yazdık. Bunun da ikiz olmaktan kaynaklanan bir şey olduğunu söyleyebiliriz. Roman karakterlerinin derinliğini ve kurgusunun sağlam olmasını sağlıyor ve insanı eleştiriye açık bir hale getiriyor.

"Şîn hem mavi hem matem"

Roman gerçekler üzerinden mi kurgulandı yoksa hayal ürünü + gerçek üzerinden mi? Şîn’i tarihi romanı olarak görebilir miyiz?

Dilşad F.: Şîn romanı tabii ki temelinde bir roman. Fakat anlatılanlar, tamamen gerçeğe dayanıyor. Ve evet, yaşanan acılara ayna tutuyor, bu yönüyle tarihi bir roman diyebiliriz. Benzer şekilde daha önce “Kasırga ve Yaprak” adlı romanda da 1915 olaylarını Ermeni tehcirini yazmıştık.

Romanın adının “Şîn” olmasının özel bir nedeni var mı?

Dilşad F.: Kürtçede “Şîn” eş anlamlı bir kelimedir. Hem mavi anlamına gelir hem matem anlamına. Kürtlerin mateme gökyüzünün renginin adını vermesi, acılar bizden gökyüzü kadar uzak olsun, şeklinde bir anlam taşıyor. Biz de bundan hareketle romana “Şîn” adını verdik.

Son olarak, neden Kürtçe yazmadınız?

Dilhat F.: Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf, "Ben Fransızlara Fransız olmadığımı ispatlamak için Fransızca yazıyorum,” demiş. Sanırım bizim Türkçe yazma serüvenimiz de biraz böyle.

Bianet

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar