yazarlar makaleler
Kırd, Kırmanc, Dımili Veya zaza Kürtleri
31.01.2024

Malmisanıj

Zaza weki pılıngan bı dar û şûr û gopal

Berê xwe dane Tırkan, gazi kırın “Ero, Ero!”[1]

Cigerxwin

Batıya göçetmiş, göçetmeye zorlanmış ya da orada mecburi iskana tabi tutulmuş olanları sayılmazsa Dımıli Kürtleri[2] şu illerin sınırları içinde yaşarlar:

1)Semsûr (Adıyaman)

2)Çewlig (Bingöl)

3)Bedlis (Bitlis)

4)Diyarbekır (Diyarbakır)

5)Xarpêt (Elazığ)

6)Erzirgan (Erzincan)

7)Erzırom (Erzurum)

8)Mûş (Muş)

9)Sêwas (Sivas)

10)Sêrt (Siirt)

11)Dêrsim (Tunceli)

12)Ruha (Urfa)

Bu illerden Dêrsım ve Çewlig’de nüfusun büyük çoğunluğu; Diyarbekır, Xarpêt ve Ezirgan’da nüfusun önemli bir bölümü bu lehçeyi konuşur. Bazı illerde ise denebilir ki sadece birer ilçenin sınırları içinde Dımıli lehçesi konuşulur. Semsûr’un Alduş (Gerger), Ruha’nın Sêwreg (Siverek), Bedlis’in Motki (Motki) ilçeleri buna örnek verilebilir. Mûş, Sêwas, Erzırom ve Sêrt illerindeki Dımılilerin miktarı ise azdır.

1950 yılına ait T. C. Genel Nüfus Sayımı sonuçlarından anlaşıldığına göre yukarıdaki illerden başka Meleti (Malatya), Qers (Kars), Gümüşhane ve Seyhan [Adana] illerinde de az miktarda Dımıli lehçesini konuşan Kürt yaşamaktadır.

Dımıli lehçesini konuşan Kürtler, yöreden yöreye Kırd, Kırmanc, Dımıli, Dımli, Dımbıli ve Zaza gibi değişik adlarla adlandırılırlar. Konuştukları lehçe de bunlara bağlı olarak Kırdki, Kırmanci/Kırmancki, Dımılki/Dımıli, Dımıli, Dımli, Zazaki veya “So-bê” (Şo-bê)[3] adıyla adlandırılır.

Burada kısaca bu sözcükler üzerinde duracağız. Aşağıdaki bölümlerde yanlış anlaşılma olmaması için hemen belirtelim ki “Kurmanci” sözcüğünü, Türkiye Kürdistanı’nda ve Türkiye’de Dımılilerin ve Şêxbızınilerin[4] konuştuğu Kürtçenin dışındaki Kürt lehçesi olan “Kurmanci” anlamında kullanıyoruz. “Kurmanc” sözcüğünü de yer yer açıkladığımız farklı anlamının dışında genel olarak bu lehçeyi konuşan Kürtler için ad olarak kullanıyoruz.

I-KIRD

Dımıli lehçesini konuşan Kürtler bugün bazı bölgelerde kendilerine “Kırd”, lehçelerine de “Kırdki” veya “Kırdi” demektedirler. 19. yüzyılda Dımıli lehçesiyle yazılmış olan iki metinde de bu sözcükler kullanılır. Bunlardan Peter Lerch tarafından 1850’lerde bir Dımıli’nin (Kırd’ın) ağzından derlenerek yazıya geçirilmiş olan metinler, Dımıli lehçesinin bilinen en eski yazılı metinleridir[5]. Bunlardan birinde Nêrıb[6] köyünün ağası Xelef Axa, Nêrıbli taraftarlarına şöyle seslenir:

“Bawni axaler, ma şueni qawxe, metersi, eskeri Daqma Begi zav û, hema pyêrû Tirk i, nışêni ma de qawxe bıki, ma pyêrû canmirdi Kırdan i…”[7]

Türkçesi:

“Bakın ağalar, döğüşmeye gidiyoruz, korkmayınız, Daqma Bey’in askerleri çoktur ama hepsi Türktürler, bizimle döğüşemezler, biz hepimiz Kırd (Kürt) yiğitleriyiz…”

Hezanlı şair Ehmedê Xasi[8] ise 1898’de Dımıli lehçesiyle yazmış olduğu Mevlid’in sonunda şöyle der:

“Temam bı vıraştışê Mewlıdê Kırdi bı yardımê Xalıqi û feyz û bereketê peyxamberê ma -sellellahu ‘eleyhi we ‘ela alihi we sellem- bı destê Ehmedê Xasi Hezanıci dı hınzar û hir sey û şiyyes serri de, bı tarixê ‘Erebi.” (abç)[9]

Yani:

“Yaratıcı’nın (Tanrı’nın) yardımı ve peygamberimizin -S. A. S.- feyiz ve bereketiyle Mewlıdê Kırdi’nin (Kırdce Mevlid’in) hazırlanması, Arap tarihiyle bin üç yüz on altıda Hezanlı Ehmedê Xasi’nin eliyle tamamlandı.”

Hemen belirtelim ki Dımılilerin Kürt olmadığının propagandasını yapan Piya dergisinde “Fılit Siwanıj” imzasıyla yayınlanan bir yazıda, Ehmedi Xasi’nin bu cümleleri kasıtlı olarak tahrif edilerek Latin harflerine çevrilmiştir. Örneğin orijinal metinde “Mewlid” sözcüğünden sonra nokta bulunmadığı halde Fılit Siwanıj, “Kırdi” sözcüğünü tahrif etmek için buraya nokta koymakta, Arap harfleriyle “K-R-D-Y” biçiminde yazılmış olan “Kırdi” sözcüğünü ise “kerdı” biçiminde değiştirmektedir. Bu örnek, Dımılilerin Kürt olmadığını iddia eden bazı çevrelerin hangi metotlara başvurduklarını göstermesi açısından ilginçtir.

Şehit Şeyh Sait’in oğlu Şeyh Selahattin’in müritlerince Dımıli lehçesiyle söylenen bir “beyt”te de Kırd sözcüğü kullanılmaktadır. Sözkonusu “beyt”, “Gelê Kırdo, rınd bızonî” (Ey Kürtler, iyi bilin) diye başlamaktadır[10].

Dımıliler Kurmanclara “Kırdas” veya “Kırdasi”, lehçelerine de “Kırdasi” veya “Kırdaski” demektedirler. Ziya Gökalp bu konuda şöyle yazar.

“… Zazalara gelince, bunlar kendilerine (Arapça harfinin kesresi ile) Kırt derler. Kurmanclara da Kürdasi veya Kırdasi adını verirler. Türkler ise Kürt adını Kurmanclara ayırmışlardır.” (abç)[11]

Aynı konuya Kemal Badıllı da değinir:

“Türkiye’deki Zazalar kendilerini asıl Kürt sayarak kendilerine Kırd ve kendilerinin dışında kalan Kürtlere, daha doğrusu Kurmanclara da -biraz da küçümseme ile müterafik olarak- Kırdasi (Kürdümsü, Kürtçük) derler.” (abç)[12]

Gwevdereyıc de Çolig (Çewlig) ile ilgili bir yazısında “Kırd” sözcüğüne değinir:

“Zony Çolig Kırd û. Tıkye merdımy Kırd, [zoni] ma ri vony Zazaki, tıkye vony Dımıli. Lakin ma vony Kırd.” (abç)[13]

Yani:

“Çolig’in dili Kırd[ce] (Kürtçe)dir. Bazı Kırdler (Kürtler) dilimize Zazaki, bazıları Dımıli derler. Ama biz Kırd (Kürtçe) deriz.”

“Kurd” (Kürt) sözcüğünün kökeni hakkında bugüne dek çok değişik yorumlar yapılmışsa da, bu yorumları yapanlar çoğu kez bizzat Kürtlerin yer yer kendilerini adlandırmak için kullandıkları “Kırd” ve “Kırmanc” sözcüklerinden habersiz olduklarından bu iki sözcüğü hesaba katmamışlardır. Bu nedenle de örneğin Yunan yazarlarından Polybe (Polibio)’in M. Ö. 200’lerde sözünü ettiği “Cyrtii”, Strabon’un sözünü ettiği K˙pTıoı [okunuşu: Kirtii, anlamı: Kirtiler] ve Romalı tarihçi Tito Livio (M. Ö. 54-M. S. 17)’nun sözünü ettiği “Cirtei”/”Cirti” sözcüklerinin bugün bazı bölgelerde Dımıli Kürtlerinin kendileri için kullandığı “Kırd” ve bunun çoğul biçimleri olan “Kırdi” veya “Kirdi” sözcükleri ile neredeyse aynı olmaları gibi hususlar üzerinde durulmamıştır[14].

Dımıliler arasında, “Kırd” sözcüğünün, yukarıda değinilen geniş anlamının yanısıra bazı yörelerde bey (mire) veya ağa aileleri dışında kalan halk için kullanıldığı da görülür. Örneğin. Gêl (Eğil)’deki beyler ailesi (Key Miran) ile Piran’daki ağa ailesi (Key Axan)’nin dışındaki halka “Kırd” denir. Sözkonusu aileler de Kürt oldukları ve “Kırd” denilen kesimle aynı lehçeyi (Dımıli) konuştukları halde, onların dışındakilere “Kırd” denmesi, bu sözcüğün yer yer toplumsal bir ayırımı da ifade ettiğini gösteriyor. Bu anlamıyla “Kırd” sözcüğü, Kürdistan’ın değişik yörelerinde kullanılan “Kırmanc” veya “Kurmanc” sözcüğünün ikinci anlamını çağrıştırmaktadır. Çünkü “Kırmanc” veya “Kurmanc” sözcüğü, Kürtçenin Kurmanci lehçesini konuşan Kürtler için ad olarak kullanıldığı gibi, ikinci bir anlamda da kullanılmaktadır. Aşağıda bunun üzerinde duracağız.

Yazılı kaynaklarda “Kırd” sözcüğüne ait yeterli bilgiye rastlanmıyor. Ancak Nikitin’in yazarı bilinmeyen elyazması bir kitaptan aktardığı Farsça bir parçada bu konuda şöyle bir açıklama var:

“Asıl kabile mensubuna Kurd denir[15]. Kurd (yani kabile mensubu-Malmisanıj) olmayıp kabileye dışarıdan katılanlara ise tahfifen Kurt (bu sözcüğün doğru okunuşunu çevirdiğimiz Arap harfleriyle yazılı Farsça metinden anlamak mümkün değil, Kırt veya Kert biçiminde de okunabilir- Malmisanıj) denir… Aynı şekilde Kürt kabilelerinden birine mensup olup kabilesinden ayrılarak başka bir kabile veya aşirete katılana da Kurt (veya Kırt, Kert-Malmisanıj) denir.”[16]

Aşağıda “Kırmanc” sözcüğünün benzer anlamlarda kullanılığı konusundaki açıklamalarla bu konunun daha iyi anlaşılacağı kanısındayız.

II-KIRMANC

Hem Dersim yöresinin Dımıli lehçesiyle söylenmekte olan bazı halk ezgilerinden, hem de Dersimli bazı yazarların verdiği bilgilerden anlaşılacağı gibi Dımıli lehçesini konuşan Dersimli Kürtler kendilerine “Kırmanc”, genelde Kurmanc olarak bilinen Kürtlere “Kırdas”; onların lehçelerine ise “Kırdaski” veya “Kırdasi” demektedirler.

Dersimli yazarlardan Mustafa Düzgün konuyla ilgili olarak şöyle yazar:

“Dersim halkı nesep (soy) bakımından kendisine ‘Kırmanc’ der. Başka adları kullanmaz. Diyelim ki yabancı birisi ya da Dersimli olmayan birisi dil sürçmesiyle bir Dersimliye ‘Zaza’ derse, Dersimli buna kızar, ‘Hayır, ben Zaza değilim, Kırmancım’ der. Gerçek olan şu ki Dersimli Kırmanclar hiçbir zaman kendilerine ‘Zazayız’ demezler….

“… Yine Dersim halkı atalarının topraklarını, Kırmancların ülkesini de ‘Kırmanciye’ diye adlandırır. Ama Türkçe olarak ya da başka bir yabancı dille ülkelerinden bahsedince ‘Kürdistan’ derler. Örneğin Dersim’in bilgin, şair ve kahramanlarından olan Alişêr, ‘Dersim Türküsü’nde ‘Kürdistan’ sözcüğünü kullanır. Yine Dersim Kırmancları, Kürdistan’ın özgürlüğü için Türk Devleti ve Avrupa devletlerine gönderdikleri telgraf ve dilekçelerin tümünde ülkelerini ‘Kürdistan’ diye adlandırmışlardır. Dersim’de ‘Kırmanciye’ ve ‘Kürdistan’ sözcükleri arasında hiç fark yoktur… Yine Dersim’de ülke adı ya da ‘Kırmanciye’ ve ‘Kürdistan’ sözcüğü, sadece Dersim için değil, ister ‘Kırmanc’ ister ‘Zaza’ ister ‘Kur’ veya ‘Kurd’ olsun, bütün Kürt ulusunun ülkesinin adı olarak kullanılır.” (abç)[17]

Mustafa Düzgün diğer bir yazısında da aynı konuya değinir:

“Sözgelimi Dersimliler kendi ülkelerini Kırmanciye (yani Kürdistan-M. D.), kendilerini de Kırmanc (yani Kürt-M. D.) diye adlandırırlar öteden beri.” (abç)[18]

Dersimli Zılfi’ye göre ise “Kırmanciye”, “Kürtlük” anlamına gelir[19].

Burada Şerefhan’ın bir açıklamasını hatırlatmakta yarar var. Ona göre, Çemişgezek vilayeti bir zamanlar Kürdistan adıyla tanınmıştı. “Öyle ki berat ve emirnamelerde ve diğer sultanlık belgelerinde bu ad geçtiğı zaman, yalnız bu vilayet anlaşılır; ayrıca Kürtler arasında Kürdistan sözcüğü geçtikçe, bundan yalnız Çemişgezek vilayeti kastedilir.” (abç)[20]

Piran gibi başka bazı yörelerde Dımıliler, yukarıdaki “Kırmanciye” sözcüğüne karşılık “Kırdane” sözcüğünü kullanırlar. Bu sözcüğün asıl anlamı “Kürtvari”, “Kürtlüğe uygun”, “Kürtlük” olmakla birlikte Kürtlerin (Kırdlerin) yaşadığı yer anlamına da gelir.

Dersim Dımılilerinin kullandığı “Kırmanciye” sözcüğü ile diğer bazı Dımılilerin kullandığı “Kırdane” sözcüğünün anlamına denk düşen “Kurdewari” sözcüğü de İran ve Irak Kürdistanı’ndaki Kürtler tarafından yer yer “Kürdistan” anlamında kullanılır. Örneğin Naley Cûdayi’de “Kurdewarî, ey wulatî cwanekem” (Kurdewari, ey güzel ülkem) derken şair Hêmın’ın “Kurdewari”den kastettiği budur. Şair Hejar’in sözlüğünde ve Ferhengî Mehabad’da “Kurdewari”nin bu anlama geldiği belirtilir. D. İzoli’nin sözlüğünde ise aynı sözcük, asıl anlamıyla, “Kürde ve Kürt geleneklerine uygun” diye açıklanır.

Öte yandan “… Dersim Kırmancları kendi dillerine de ‘Kırmanci derler… Dersim’de Kurmanc lehçesine ‘Kırdaski’ derler.” [21]

Zılfo Xaskar da bu konuya değinir:

“Dersim’de halkın hemen hepsi kendini ‘Kurmanc’ (Kürt) diye niteler.”[22]

Xaskar’a göre, Dersim’de hem Dımıli lehçesini konuşanlar hem de Kurmanci lehçesini konuşanlar kendilerine “Kurmanc” derler[23].

Bir de “Kırmanc” veya “Kırmanciye” sözcüklerinin kullanıldığı Dersim ezgileri ve türkülerinden birkaç parçaya bakalım:

I

DER LAÇİ

“…Derê Laçi bıvêso

Yıvısê mı, gavan o.

Bıra pêro dê, na qewxa aşire niya

Merevê Kırmanci û zalımanê Tırkan o…”[24]

Türkçesi:

“Yanası Laç Deresi

Yivısım benim, çetin geçittir.

Vurun kardeşler, bu aşiret kavgası değil

Kürtlerle zalim Türklerin savaşıdır…”

II

SEY USÊN Û SEY RIZA

“… De biye, biye, wela begê mı biye

Hêfê mı yêno be Sey Uşêni

Haq zaneno reyisê Kırmanciye…”[25]

Türkçesi:

“… Oldu, oldu, [ah] beyim oldu

Sey Uşên’e hayıflanıyorum

Tanrı bilir Kırmanclığın (Kürtlüğün) reisi [idi].”

III

Seyid Rıza’nın oğlu Bava’nın öldürülmesi üzerine yakılmış olan bir ağıtta şöyle denir:

BAVA

“… Vaci, vaci, Bavayê ho ser o vaci

Bavayê mı şiyo Xozat

Cêno padişayena Kırmanci…”

Türkçesi:

“… Söyliyeyim, söyliyeyim, Bavam üzerine söyliyeyim

Bavam Hozat’a gitmiş

Kırmancın (Kürdün) padişahlığını alacak…”[26]

IV

Dersim Ayaklanması sırasında hunhar bir biçimde katledilip kafası kesilen Bextiyaran aşireti reisi Sahin (Sahan, Şahan)’in katlediliği[27] üzerine[28] yakılmış olan bir ağıtta şöyle denir:

SAHİN

“… Sahinê mı ke merdo nêmerdo,

Şikiyo tılsımê Kırmanciye…”

Türkçesi:

“Şahin’im öldü öleli

Söndü yıldızı Kürtlüğün!”[29]

V

Qemo Areyiz adlı Dersimli ozan Kırmanci (Dımıli) lehçesiyle söylediği bir türküde şöyle der:

… [Mı] Hatırê xo wast binû tever,

Verê çêveri de guret mı ra,

Tırkonê Anadoliye,

Des hot mordemi danê zu mordem ro,

Tey çino şeref û camêrdiye.

Mı va: “Heqo, nıka bıviyêne

Na za çor xortê Kırmanciye,

Ma ve sıma ra pêro dênê,

Sari bıdiyene kerden û camêrdiye.”

……………………………………………………………..

Mı va

“Najni, mı ra çı wazena?

To de çin o goni-qeyretê Kırmanciye…”[30]

Türkçesi:

“Vedalaşıp dışarı çıktım

Evin önünde çevremi sardılar,

Anadolu Türkleri, on yedi kişi bir kişiye vuruyor,

Şeref ve mertlikten yoksunlar.

“Tanrım” dedim,

“Şimdi olsaydı burda dört Kırmanciye (Kürdistan) genci,

Sizinle dövüşseydik de,

El göreydi yapılanı ve yiğitliği.”

……………………………………………………

“Yenge, ne istersin benden?

Sende Kırmanclık (Kürtlük) kanı-gayreti yok”

Dedim.

Diğer bazı Dersim Dımılilerinin yazılarından da “Kırmanc” veya “Kırmanciye” sözcüklerinin kullanılışına birkaç örnek verelim:

I

“Wuşên Axa wayırê mıletê Kırmanciye vi…”[31]

Türkçesi:

“Wuşên Ağa Kırmanc(iye) milletinin sahibi idi…”

II

“… Horte ra serr vêrenê ra, dewleta Tırkû qanun vezena (vejena), vana “Na ra têpiya bekçi leyê dewlet de ververê pêşmergûnê Kırmancû pêro dê.”[32]

Türkçesi:

“Aradan yıllar geçer, Türk devleti yasa çıkarır, ‘Bundan sonra bekçiler, Kırmanc (Kürt) peşmergelerine karşı devletin yanında dövüşsünler’ der.”

III

Burada aktaracağımız metin ise sonraları tahrif edilmiştir. Bu metnin ilgili bölümü şöyledir:

“Lawikê ma, sanikê ma ca roz ve roz bêne vind? Ca caê de namê Kırmanciye nêvejino? Ca rê caê radun de vengê ma … “[33]

Türkçesi:

“Türkülerimiz, masallarımız niçin günden güne kayboluyor? Niçin Kırmanciye’nin adı bir yerde çıkmıyor? Niçin radyolarda sesimiz…”

Daha sonra, yukarıdaki metin, Dımılilerin Kürt olmadığı propagandasını yapan ve Ebubekir Pamukçu tarafından yayınlanan Ayre dergisinde de yayınlanmış, fakat Ayre’de “Kırmanc” sözcüğü kaldırılmıştır. Böylece Türkiye dışında belki de ilk kez bir metin Kürt (Kırmanc) sözcüğü açısından sansüre uğramıştır. Ayre’de “Kırmanciye” ile ilgili cümlesi çıkarılmış olan metin şöyledir:

“Lawıkê ma, sanıkê ma ça roz ve roz benê vind? Ça cayê radun de vengê ma…”[34]

Türkçesi:

“Türkülerimiz, masallarımız niçin günden güne kayboluyor? Niçin radyolarda sesimiz…”

Dersim Dımılilerinin Kurmanc lehçesi anlamında kullandıkları “Kırdasi”/”Kırdaski” sözcüğünün yerine “Kırdaşi”/”Kırdaşki” de denebiliyor (Dersim şivesinde “S” ve “Ş” seslerinin birbirine dönüşmelerine sık sık rastlanır). Yeri gelmişken belirtelim ki, “Kırdaşi/Kırdaşki” sözcüğü Türk kayıtlarına ilginç bir biçimde girmiş bulunuyor.

1950 yılındaki T. C. Genel Nüfus Sayımı Sonuçlarıyla ilgili bir kitapta[35], illerdeki “anadil itibariyle nüfus” bölümünde, Kürtçe başlığı altında şu üç lehçe yeralıyor: 1)Kürtçe/Kırmancca (Kitapta bu iki sözcüğün İngilizce karşılığı “Kurdish and Kırmanc” biçiminde sunuluyor.) 2)Kırdaşça 3)Zazaca

Kurmancca ve Zazaca’dan ayrı olarak Kırdaşça diye bir Kürt lehçesinin olmadığı düşünülünce ve özellikle de sözkonusu kitaba göre Kırdaşçanın en çok konuşulduğu iller gözönüne alınınca durum anlaşılıyor. Belirtilen bu listede Kırdaşçanın fazla konuşulduğu iller sırasıyla Tunceli, Erzurum ve Erzincan’dır. Yukarıda Kırdaski veya Kırdaşki olarak değindiğimiz adın Dersim Dımıli Kürtleri arasındaki kullanılışının Türk makamlarının böyle bir ayırıma gitmesine yolaçtığı anlaşılıyor.

Aynı kaynağa göre, Kürtçe/Kırmancca konuşanların sayısı Tunceli’de 54 056 iken Zaza lehçesini konuşanların sayısı 3 529’dur. Bu sayılar konuyu daha iyi açığa kavuşturuyor. Bilindiği gibi Dersim (Tunceli)’de, Dımıli lehçesini (kitaptaki ifadeyle Zaza lehçesini) konuşanlar, Kurmanci lehçesini konuşanlardan çok daha fazladır. Oysa ki burada Kürtçe/Kırmancca konuşanların miktarının Dımıli (Zaza) lehçesini konuşanlarınkinden çok daha fazla yazıldığı görülüyor. Dersim (Tunceli) Dımılileri kendilerine Kırmanc, lehçelerine de Kırmanci/Kırmancki dediklerinden, bu durum sözkonusu nüfus sayımında bu biçimde yansımıştır.

Bütün bu örneklerin gösterdiği gibi, hem Dersim Dımılilerinin, hem genelde “Kurmanc” adıyla tanınan ve Kuzey Kürtçesini konuşan Kürtlerin hem de Güney Kürtçesini konuşan Kürtlerin ayrı ayrı kendilerine Kırmanc dediklerini görüyoruz. Örneğin genelde Kurmanc olarak bilinen Kürtler, Şernex (Şırnak), Behdinan ve Çiyayê Kurmênc yöresi gibi birçok yörede kendilerine Kırmanc diyorlar. Yani bu sözcük, Kürdistan’ın Suriye, Türkiye, Irak ve İran işgalindeki parçalarındaki Kürtler tarafından bugün yer yer kullanılmaktadır. Güney Kürdistan’daki Kürtlerin kendilerine Kırmanc[36], lehçelerine “Kırmanci Xwarû” (Güney Kırmanccası); Kurmanci adıyla tanınan ve Kürdistan’ın Türkiye parçasındaki Kürtlerin çoğunluğunca konuşulan lehçeye ise “Kırmanci Serû” (Kuzey Kırmanccası) dediklerini biliyoruz. Birçok yazılı kaynakta da yine Kurmanc yerine Kırmanc sözcüğü kullanılır[37]. Örneğin Ehmedê Xani’nin Mem û Zin’indeki Kurmanc sözcüğü, bazı Mem û Zin metinlerinde Kırmanc biçiminde kullanılır. Öte yandan Kırmanc sözcüğünün de bazen “Kırmac” veya “Kırmaç”[38] biçiminde kullanıldığı görülür. Nitekim ünlü Kürt kadın şair ve tarihçisi Mestûre Xanımi Erdelan, tarihinde Kırmac sözcüğünü kullanır. Aynı şekilde Muhemmed Emini Gulustane, “Mucmelu’l-Tewarixê Efşariye we Zendiye” adlı kitabında, Süleyman Paşay Baban’dan sözederken “Sılêman Padşay Kırmac Bebe” der[39]. Ferhengi Xal’a göre de Erdelan şivesinde “Kırmac” sözcüğü “Kırmanc” anlamında kullanılır[40].

Kırmanc sözcüğünün ikinci dediğimiz diğer anlamına gelince, Muzaffer Erdost’un Şemdinli yöresiyle ilgili bir araştırmasında bu konu ile ilgili olarak şunları okuyoruz:

“Aşiret, kabilelerden ve hiçbir kabileye mensup olmayan Kırmançlardan meydana gelir… Başka mirlerin yönetiminden çıkarak, başka aşiret reislerinin baskısından kaçarak, bir aşiret içine gelerek yerleşmiş üyeler, aileler ve kabileler, yeni geldikleri aşiret ile zamanla kaynaşırlar ve bunlar da zamanla aşiret üyesi sayılırlar; ama aşiretin kanını taşımadıkları için ayrı ve düşük bir tabaka muamelesi görürler, bunlara kırmanç denir (Muzaffer Erdost’un notu: Kürtlerin büyük bir boyu olan Kırmanç (Kurmanç) şubesi ile buradaki “kırmanç” sözünü birbirine karıştırmamak gerekir. Burada aşiret içinde Kırmanç olmaktan başka hiçbir kan akrabalığı olmayanlar anlamında kullanılmaktadır)”.

Yine Muzaffer Erdost, aynı araştırmasında şöyle diyor:

“Kırmanç, aşiretinden birey, aile veya kabile halinde ayrılarak bir başka aşiret içine yerleşmiş olanlardır. Örneğin İran’dan gelen Humaro aşireti mıntıkasında Nerduşe’ye yerleşen Dıri kabilesi, kendi aşiret mıntıkasında kabile sayıldıkları halde, Humaro aşireti içerisinde kırmanç sayılmaktadırlar.

Bir kırmanç, ‘mîr’in veya ‘pısağa’nın kızını, aşiret üyesi sayıldığı halde, aşiret kanını taşımadığı için alamaz. Kaçıracak olursa, aşiretten kovulur, fırsat bulunursa öldürülür, malı elinden alınır. Ayrıca, kırmanç, divanhaneye girip oturamaz, sohbete katılamaz.” [41]

M. van Bruinessen, İran Kürtleriyle ilgili bir yazısında, “kırmanc” sözcüğünü “Çiftçilikte uğraşan ve aşiret mensubu olmayan Kürt” diye açıklar[42]. Aynı yazar, “Kurmanc” (Bence bu sözcüğün “Kırmanc” biçiminde olması gerekir-Malmisanıj) sözcüğünün “Kuzey’in bağımlı köylülüğünü” örneğin Çatak’ın aşiretsiz köylüleri ile Şırnak ve çevresindeki “aşiretsiz (aşiretsizleşmiş) köylüler”i ifade ettiğini, Güneyde aynı sözcüğün “aşiret savaşçıları için” kullanıldığını, Dızeyiler’de ise “genellikle bağımsız küçük çiftçiler” anlamında olduğunu yazar[43].

Irak ve İran Kürdistanı’nda “Mukriyan, Soran ve Sıne (Senendec) halkı, köylü halka Kırmanc” der[44].

Kırmanc sözcüğünü açıklayan Heci Ce’fer’e göre bu sözcük, Behdinan (Badinan) bölgesinde genel olarak Kürt anlamında kullanıldığı gibi, bazen “reaya, alt tabakadan halk” anlamında da kullanılır. Örneğin birisine “Ez ne kırmancê babê te me”[45] (Senin babanın kırmancı değilim) derken kastedilen budur.

Aynı şekilde Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın Kürtçe-Arapça sözlüğünde, “Kurmanc” sözcüğünün “reaya” anlamına da geldiği[46] belirtilir. (Bu sözlüğün Mehmet Emin Bozarslan tarafından çevrilip yeniden düzenlenerek 1978’de yapılan İstanbul baskısında, “Kurmanc” sözcüğünün bu ikinci anlamına yer verilmemiştir.)[47]

Bu husus İsmail Beşikçi’nin de dikkatini çekmiştir. Beşikçi, “Şeyh, seyit, aşiret reisi ve büyük toprak ağaları, kendi deyimleriyle Kırmançlar’a yani halka kızlarını vermezler” dedikten sonra konuya şöyle açıklık getiriyor:

“Kırmanç, Kürt demektir. Fakat Doğu’nun feodal egemen sınıfı kendini Kırmanç kabul etmemekte, bu terimi ezilen, sömürülen, horlanan Kürt halkı için kullanmaktadır. Bu Osmanlı devrindeki ümmetçilik ideolojisinin kalıntılarıdır. Fakat Kürt halkı uluslaşma sürecine girdiği zaman Kırmanç değer kazanacak, aşaşılayıcı anlamını kaybedecektir. Osmanlı İmparatorluğu devrinde horlanan Türkmen’in Türk halkının uluslaşmaya başlamasıyla değer kazanması gibi…” (abç)[48]

“Kurmanc” sözcüğü de bazen “Kırmanc” sözcüğüyle aynı anlamda kullanılır. Örneğin Selmas ve Urmiye yöresindeki Kürtler arasında, aşiretlerden hiçbirine mensup olmayan, temel uğraşı tarım ve çiftçilik olan yerleşik köylülere “Kurmanc” denir[49].

İhsan Nuri’nin bu konuda yazdıkları da pek farklı değildir:

“Kürdistan’ın Rızaiye ve Şahpur kesiminde aşiret teşkilatına mensup olanlar kendilerine Kurd, tarımla uğraşan diğer kesime de Kurmanc adını verirler. Bu Kurmanclar da kendilerine Kurd diyorlar. Bu aşiretler kendilerini Kurd milletinin Kurmanc bölümünden sayarlar ama diğerleriyle aralarında ne dil ne de görenek ve alışkanlıklar yönünden farklılık yoktur.” (abç)[50]

Tewfiq Wehbi ile C. J. Edmonds’un açıklaması keza aynı yöndedir:

“Kırmanc: Aşiret mensubu olmayıp Kürtçe konuşan köylü.”[51]

Ünlü Kürt şairi Melayê Cıziri’nin bir şiirinde kullandığı “mir û kurmanc” (bey ve kurmanc)[52] deyişini de hatırlarsak Kurmanc sözcüğünün birkaç yüzyıl önce de bu anlamıyla kullanılabilidiğini anlarız.

Ama ünlü Kürt şairi Ehmedê Xanî, 17. yüzyılın sonlarında yazdıği Mem û Zin’de, eserinin yazılış nedenini açıklarken “Ekrad” (Arapçada Kürd sözcüğünün çoğulu) ve “Kurmanc” sözcüklerini birlikte ve aynı anlamda yani Kürt anlamında kullanır:

“Da xelq nebêjitın ku “Ekrad

Bê me’rîfet in, bê esl û bunyad

Enwa’ê milel xudan kıtêb ın

Kurmanc tenê di bê hisêb in.”

Türkçesi:

Ki el “Kürtler,

Marifetsiz, asılsız ve temelsizdir,

Çeşitli milletler kitap sahibidir

Sadece Kürtler hesapsızdırlar” demesin.

Son olarak “kurd” sözcüğünün başka bir anlamına da değinerek bu bölüme son verelim. Ünlü Farsça sözlüklerden “Ferhengê Mu’in”de “kurd” sözcüğü “çoban, sürü sahibi, göçebe”[53] biçiminde açıklanır. Öte yandan “Ortaçağda yaşamış Arap coğrafyacılar, ‘kurd’ sözcüğünü (Arapça çoğulu: ekrad)[54], ne Arap ne de Türk olan göçebe ya da yarı-göçebe aşiretler için kullanmışlardır…… çok seyrek olarak da Arapça konuşan göçebeler bile ‘ekrad’ diye adlandırılırdı.”[55]

Kurr

Dımılilerin Kürt olmadığını iddia edenlerden bazıları, önemli bir kanıtmış gibi Dersim Kırmanclarının (Dımılilerinin) Kurmanclar’ı “Kur” veya “Qur”, dillerini ise “Kırdaski” diye adlandırdıklarını ileri sürerler.

Oysa ki Dersim Alevileri “Kurr” sözcüğünü sadece “Kurmanclar” için değil, Kurmanc olsun Dımıli olsun Sünni Kürtler için kullanırlar. Bu sözcüğü kullananlar da sadece Dersimli Dımıliler değildir. Dersim ve Maraş yöresinin bazı Alevi Kurmancları aynı sözcüğü Sünni Kurmanclar için de kullanırlar ve bu sözcük Dımıli olsun Kurmanc olsun Sünnileri küşümsemek, hafife almak için kullanılır. Bu anlamıyla “Kurr” sözcüğü, Türkçe’de Kürtler için “cahil, bilgisiz” anlamında -hakaret sözcüğü olarak- kullanılan “kırro” sözcüğünü çağrıştırmaktadır[56]. Nitekim yukarıdaki sözcüğün “Kuro” biçimindeki kullanılışına da rastlanmaktadır. Örneğin Haydar Işık’ın Dersimli Memik Ağa adlı romanında Memik Ağa şöyle der:

“-Saadettin Efendi, Bertal Ağa Xormek aşiretinin reisidir. İyi bilirsen sen de. Bu aşiret şimciyecek devletten yana çıktı. Şıh Said İsyanı’nda Kurolara darbe vurmuştur.”[57]

Şêx Said İsyanında darbe yiyenlerin sadece Kurmanclar olmadığı, en az onlar kadar Sünni Dımılilerin de darbe yediği ise açıktır.

III-DIMILİ

Bu sözcük daha çok Kurmanclar tarafından kullanılmak üzere, Kürtler arasında Dımıli, Dımbıli veya Dımli biçiminde söylenir. Kemal Badıllı, Kurmancların “Zazalara nadiren Zaza, fakat genel olarak Dımıl”[58] dediklerini yazar.

“Dımıli” sözcüğü, yazılı kaynaklarada Dunbuli[59], Dunbeli, Dünbeli[60] Dunbali[61], Donboli, Dınbıli[62], Dümbüli[63], Dümbeli[64], Dumbili[65], Dumbüli[66], Dumbuli[67], Dımbeli (Dumbeli)[68], Dımbıl[i][69] Dümbüllü, Dımılli, Dumuli, Dumıli, Dumli gibi çok değişik yazılışlarla karşımıza çıkar. Öyle ki bir kitabın değişik sayfalarında[70] veya bir kitabın farklı çeviri ve baskılarında bile bu sözcüğün değişik biçimlerde geçtiğini görürüz. Örneğin İslâm Ansiklopedisi’nde Şerefname’den “Dumbuli” biçiminde aktarılan aynı sözcük, Şerefname’nin Türkçe çevirisinde “Dınbıli”, Kürtçe çevirisinde ise “Dunbuli” biçimindedir. Bu değişik biçimlerin, daha çok Arap harflerinin okunuşundaki değişiklik ve yanlışlıklardan kaynaklandığı anlaşılıyor. Çünkü Dunbuli veya Donboli söcüğü, Arap alfabesinde DNBLY harfleriyle yazılır. Sözcüğü önceden tanımayanlar çoğu kez bunu yanlış okumuşlardır.

Kaynaklar bu sözcüğün anlamı ve kökeni ile ilgili değişik yorumlarda da bulunurlar. Bunlardan bazıları şöyledir:

“Diyarbakır, Genç, Kulp, çapakçur, Siverek civarı halkı ve Dersimliler kâmilen Zaza’dırlar. Zazalara Dümbeli derler. Bunu ‘Düm-meli yani Meli’nin arkasına gelen’ yahut ‘Meli’nin kuyruğu’ gibi bir mana ile tefsir ederler. Güya Kürtler Mil ve Zil diye iki esastan doğmuş imiş, Dümbeli[nin] bu kaynaklardan birine tamamiyle mensup olamayan, yalnız ata cihetiyle Mil ile bir münasebeti olanlara mahsus bir ad olduğu söylenir.” [71]

Bir başka rivayet şöyledir:

“Mevcut rivayetlere göre, güya bir zamanlar Viranşehir Mılli(Milli) aşiretine tabi olmalarından kinaye olarak Zazalara ‘Mıllilerin arkası, devamı, tabii’ manasına Dumılli denmiş ve zamanla bu kelime Dumuli/Dımıli-Dumıl, Dımıl şekillerine girmiştir (dû, Kurmanççada arka, son, sonra, devam veya kuyruk ve tabi anlamındadır”[72] diyenler olduğu gibi, “Dumıl, geniş omuzlu” anlamına gelir[73] diyenler de vardır.

Bu rivayet, hiç değilse yüzyılımızın başında Dersim Kürtleri arasında da yaygındı. Mark Sykes, Milli aşireti başkanı İbrahim Paşa’nın Dersim Kürtleri arasında da saygı gördüğünü, onun “Dersim’de muhafızsız olarak seyahat edebilecek tek yabancı” olduğunu belirttikten sonra İbrahim Paşa’nın şöyle dediğini yazar:

“Yıllarca önce Kürtler iki kola ayrılmışlardı, Mılan ve Zilan olarak. Mılanların 1200 aşiretleri vardı; ancak bunlardan hoşnut olmayan Allah bunları sağa sola dağıttı. Bunlardan kimi kayboldu ve kimi de yaşamını sürdürdü. Bu kaybolmaktan kurtulanlar Mılanlar’ın başı olarak bana saygı gösterirler.”

“İbrahim’in anlattışı hikâye Muhammed’den çok önce olan bir duruma ilişkin. Böylece Mılanlar’ın bir kısmı Hıristiyan, bir kısmı da Yezididirler. Mılan efsanesine göre, kendileri Şem’in çocuklarıdır ve Arabistan’dan gelmişler. Ancak Zilanlar doğudan gelmişler. Şimdi bu muğlak efsane ile Dersim’in tüm Kürtleri arasında da karşılaşılır. Bunu burada durdurarak, bunun değişiği olan bir diğer efsaneye geçelim:

“Arabistan’dan gelen Mılanlar, Dersim’de yerleştiler. Sultan Selim Batı Kürdistan’ı fethettiği zaman, veziri gördü ki Kürtler Dersim’in dağ eteklerinde başıboş gezmekte ve bölge göçebelerle dolu. Bundan ötürü vezir, isteyenlerin evler yapıp yerleşebileceğini, çadırda yaşamak isteyenlerin ise çadırlarını alıp güneye inmelerini emretti. Bazıları ev yaptılar, Türkçe öğrenip kadınlarına peçe giydirdi[ler]; bazıları Dersim’in ulaşılmaz doruklarına kaçtılar; bazıları da güneye indiler. İşte İbrahim Paşa bu güneye inenlerin başıdır.” (abç)[74]

Karl Hadank gibi Bazı yabancı yazar ve araştırmacılar, Dımılilerin ve Goranların köken olarak da Kürt olmadıklarını, Deylemlilerin soyundan olduklarını ve Hazar Denizi’nin güneybatısından geldiklerini ileri sürmüşlerdir. Bunlara göre “Dımıli” sözcüğü de “Deylem” sözcüğünden kaynaklanır. Örneğin Artur Christensen’e göre, “Deylem” sözcüğü, seslerin yer deşiştirmesi (métathèse) sonucu “Dımli”ye dönüşmüştür[75]. Aynı görüşleri araştırmadan benimseyen Kürt araştırmacıları da vardır. Bir varsayım olarak ortaya atılan ve döne dolaşa bugün adeta gerçekmiş gibi sözkonusu çevrelerce kabul edilen bu iddialar ile ilgili ikna edici kanıtlar ileri sürülebilmiş değildir. Örneğin “Dımıli”nin “Deylem” sözcüğünden kaynaklandığını iddia edenler “Dunbuli” sözcüğünün neyin nesi olduğunu izah etmemişlerdir.

Kanımca “Dımıli” sözcüğü, “Dunbuli” veya “Dunbeli” sözcüğünün değişikliğe uğramış biçimidir. Bu kanıya şuradan varıyorum:

1)Herşeyden önce, bugün de Motkan ve Sason gibi bazı yörelerde Zazalar “Dımbılan” adıyla anılmaktadırlar (sözcüğün sonundaki “-an”, çoğul ekidir).

2)Peter Lerch, 1850’lerde Palu’nun kuzeyindeki Dumbeli aşiretinin Zazaca konuştuğunu yazar.

3)Birçok tarihçi, Xoy (Hoy) yöresinde Dunbulilerin yaşadıklarını yazar. Şerefname’de bunların aslen Yezidi oldukları ve Cızira Boxtan (Botan) yöresinden oraya gittikleri belirtilir. Acaba bunların bugünkü Dımılilerle ilişkisi nedir?

Dınbili adının yazılı kaynaklarda çok değişik biçimlerde geçtiğini daha önce belirtmiştik. Dınbıli adındaki Kürt kabilesinden sözeden -bildiğimiz- en eski tarihçi Mesudi’dir. Arşak Poladyan’ın aktardığına göre, Mesudi (ölüm tarihi: 956), ad-Dababile (Dunbili) kabilesinin Suriye’de yaşadığını yazar (Poladyan’ın kitabında “ad-Dababile” olarak geçen adın ed-Denabile olması gerekir. Çünkü Arapça’da Dunbil sözcüğünün çoğulu Debabile değil, Denabile’dir)[76].

14. yüzyılda yaşamış olan Mecdeddin Yakub Firuzabadi (1329-1414) de Arapça olarak yazdığı El-Kamusu’l-Muhit adlı ünlü sözlüğünde, bu sözcüğün doğru biçiminin Dunbul olduğunu ve bunun daha önceleri Musul civarında yaşamış olan bir Kürt aşiretinin adı olduğunu kaydeder[77]. Firuzabadi’nin bu açıklaması, hem bugünkü Dımıli sözcüğünün aslını, hem de bunun bir Kürt aşiretinin adı olmasını belirtmesi açısından önemlidir.

Bu sözcüğün geçtiği en eski yazılı kaynaklardan biri olan “Mesaliku’l-Ebsar Fi Memaliki’l-Esmar”dan yapılan alıntılarda ise Dunbuli biçiminde olduğunu görüyoruz. Bu kitabında, Fadlullah İbnu’l-Umeri Şehabuddin Ehmed (1301-1349), Dunbulilerin -Musul’un kuzeydoğusundaki- Meqlub ve Muxtar (Maklub ve Muhtar) dağlarında yaşadıklarını yazar[78].

Dunbulilerin Kürt oldukları genellikle kabul edilir. Örneğin bu sülaleye mensup olup 995’te ölen bir bey, Emir Süleyman Kurd adıyla bilinir. Tarihsel kaynakların yazdığına göre, aynı sülaleye mensup olan beylerden Emir Ehmed Beg’in (ölüm tarihi: 1472) Kürtçe bir divanı vardı ve bu divan Kürtler arasında Hafız-ı Şirazi’nin divanı kadar değerliydi. Ehmed Beg ayrıca Hafız’ın gazellerini muhammes olarak Kürtçeleştirmişti. Papazyan’ın aktardığına göre, Dunbuli Kürtlerinden Ehmed Xan el-Dunbulî’nin oğlu Rustem Xan, yazdığı “İşaratü’l-Mezahib” ve “İşaratü’l-Edyan”da, ‘Ebdurrezaq İbn Necef Quli Xan Dunbuli de 1850’de yazdığı “Tarixê Denabil”de (Dunbulilerin Tarihi’nde) Dunbuli’lerin Şii inancına bağlı Kürtler olduğunu yazarlar.

Basile Nikitine’in Farsça bir el yazmasından aktardığı bir bölümde, Dunbulilerin (Donbolilerin) adlarını “Dunbul” (Donbol) kalesinden aldıkları belirtilir. Bu kaleden ise bazen Diyarbekir’in dağlık kesiminde, bazen Fırat Nehri kıyısında, bazen “Türklerin Karacahisar (Qerecehisar)[79] dediği fakat Dunbul (Donbol) Kalesi olarak ünlü olan” bir kale, bazen de “Kürdistan’ın ortasındaki” bir kale diye sözedilir[80]. Hemen belirtelim ki, Diyar-ı Bekr veya Diyarbekir adı, bugün Türkçe’de Diyarbakır[81] denilen şehrin adı olmadan önce Yukarı Dicle Bölgesinin adıydı. Örneğin 19. yüzyılın ortalarında yazılan bir diğer Farsça kaynağa göre, Diyarbekir Vilayeti’nin doğusunda Büyük Ermenistan ve Kürdistan, batısında Küçük Ermenistan ve Mülk-i Şam, kuzeyinde Anadolu ve Erzincan, güneyinde ise Şam ve Arabistan toprakları bulunmakta idi[82]. 1868-1885 döneminde Diyarbekir vilayetine bağlı olan sancaklar ise şunlardı: 1)Diyarbekir (Siverek, Ergani Madeni, Resülayn, Lice, Silvan, merkez yani Amid) 2)Mamuretülaziz 3)Malatya 4)Siirt 5)Mardin[83]. Farsça metinde sözkonusu edilen Diyarbekir sözcüğünün de bu eski Diyarbekir vilayeti anlamında kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Dımıliler bugün de adıgeçen bu bölgede yaşıyorlar.

Dunbul kalesi hakkındaki benzer bir açıklamayı da Ali Ekber Dêhxuda yapar:

“Dunbul, Diyarbekir yöresindeki bir dağın adıdır. Azerbeycan Dunbulilerinin reisleri aslen bu yöredendirler ve Kürdistan’da Dummel/Zaza diye ünlüdürler.” (abç)[84]

Dunbıl (Dunbul) kalesinin “Sencıran Dağı”nda olduğunu yazan[85] kaynaklar da vardır. Adı geçen “Sencıran Dağı”, büyük bir olasılıkla Yezidilerin yaşadığı -ve Kürtlerin Şıngar veya Şengal dediği- Sincar Dağı’dır.

Dımılilerin Kürt olmadığını iddia eden bazı yazarların kabul etmek istememesine karşın bu açıklamlar, İran sınırları içindeki Xoy yöresi Dunbulileri ile konumuz olan Kuzey Kürdistandaki Dımılilerin ilişkisini göstermektedir.

Dımılilerin bugün yaşadıkları Kuzeybatı Kürdistan’a ne zaman geldikleri konusu henüz tartışmalı olmakla birlikte İshak Sunguroğlu’dan aktardığımız şu açıklamalar, hem Dersim Dımılilerinin -yazarın deyişiyle Dinbillilerinin- Irak’tan Dersim’e göçeden Kürtler olmasını ifade etmesi hem de bunlar arasında Aleviliğin yayılmasına yer ve kişi adları belirterek değinmesi açısından önem arzetmektedir. Sunguroğlu şöyle yazmaktadır:

“… Şah İsmail ise, zaptettiği bölgelerde emniyeti temin etmek için kendi tebaasından olan Dinbilli aşiretini tedibe girişince etrafında bulunan bütün Irak Kürtleri korkularından batıya doğru kaçmağa başlamışlar ve gelip Van, Bitlis, Diyarbekir, Harput gibi dağlık bölgelerine yayılmışlar ve bunlardan bir kısmı bilhassa sarp dağlara ve vahşi meşe ormanlarına sahip ve aynı zamanda yol uğrağı da olmayan Dersim’i bir yurd olarak seçmişler ve buraya yerleşmişlerdi.”

“… [Şah İsmail] Bu cümleden olarak Rumyeli Nur Ali Halife namında bir Kızılbaş şeyhini de Çemişgezeğe göndermişti. O zaman Çemişgezek emiri bulunan Hacı Rüstem, Nur Ali’yi memlekete sokmıyacağı ve karşı koyacağı yerde, bilâkis şehri bu halifeye terk ile savuşup Şah İsmail’in yanına gitmişti… Nur Ali uzun zaman Çemişgezek’te kaldı, Çemişgezek ve Dersim’de durmadan çalışarak Şiiliği halka aşıladı, bu tohumlar, yerli halk ile Dersim’e yerleşen Irak Kürtleri arasında bir mezhep farkı ve dolayısıyla çetin bir düşmanlık meydana getirdi, ardı arası kesilmeyen Dersim isyanları işte bu tarihten sonra başlamıştır…” (abç)[86]

Bazı kaynaklar Dunbulilerin daha önce Şafii mezhebine mensup olduklarını da yazarlar[87].

Hemen belirtelim ki bütün Dımılilerin bugün bulundukları bölgelere birlikte değil de değişik zamanlarda gelmiş olmaları da mümkündür.

4)Dunbuli sözcüğündeki “NB” seslerinin giderek kolay söyleyiş biçimine, yani “MB”‘ye ve nihayet “M” sesine dönüştüğü ve sözcüğün Dımbıli ve Dımıli (Dumuli) biçimlerini aldığı anlaşılıyor. “NB” seslerinin Kürtçede “MB’ye ve giderek “M” sesine dönüştüğüne dair birçok örnek bulunmaktadır. Burada bunlardan sadece birkaçını hatırlatalım:

Dımıli lehçesinde_________ Türkçe anlamı


NB………………….MB……………………….M

şenbe……………..sembe…………………..şeme………………cumartesi

sınbore…………..sımbore/sembure….sımore……………sincap

mısk û ‘enber…..mısk û ’ember……….mısk û ’emer…..misk ve amber

tenbel……………..tembel………………….temel……………..tembel

enbaz……………..embaz…………………..’emaz……………..arkadaş

tenbîh…………….tembê……………………temê………………tembih

’enber………………’ember…………………’emer……………..amber

Şerefname’nin Dınbıli beyleri ile ilgili bölümünde, Dınbılilerin [Cızira] Boxtan (Botan) vilayetinden giderek Xoy yöresine yerleştikleri, başlangıçta Yezidi dinine mensup oldukları ve Kürtler arasında onlara Dınbıli Boxt denildiği belirtilir. Nitekim bugün de Cizre’ye bağlı Dunbılya diye bir köy vardır (bazı kaynaklarda adı Dumbulya veya Dımılya biçiminde geçen bu köyün Türkçeleştirilmiş adı Erdem’dir). Aynı şekilde Darê Yeni/Dara Hêni (Genç) ilçesine bağlı Botiyan köyü sakinleri ve bu adla anılan aşiret de Dımıli lehçesini konuşmakta olup Botiyan (Botiyon) adını korumaktadırlar.

19. yüzyılın ortalarında yazılmış olan Farsça bir kaynakta Dunbeli (Dunbıli)ler konusunda yazılanlardan ise bunların “Kızılbaş Kürt”lerden oldukları fakat artık Türkçe konuştuklarını öğreniyoruz:

“Dunbeli… bugün Kızılbaş taifesinden sayılan bir Kürt kabilesidir. Hepsi Türkçe konuşurlar ve Şia-yı İmamiye’dendirler. Xoy (Hoy) vilayetinde yaşarlar…”[88]

Tarihçi Muhemed Cemil Bendi Rojbeyani, sonradan Türkçe konuşan bu Xoy Dunbulilerinin eskiden Gorani lehçesiyle konuştuklarını yazar[89].

İran ve Kürt kaynaklarının verdiği bilgiler, Xoy (Hoy) yöresi ve Azerbaycan’daki Dunbuli Kürtlerine mensup bazı şair ve yazarları tanımamızı sağlıyor bugün[90]. Bunlardan Heyran Xanım, Mehabad’da kurulan Komeley Jiyanewey Kurd’un yayın organı olan Niştıman’da Kürt kadın şairi diye tanıtılmıştır[91].

Yer ve aşiret adı olarak Dımıli

Bugün Kürdistan’ın değişik bölgelerinde Dımıli/Dumıli adını çağrıştıran bazı köy adları ile aynı adı taşıyan Yezidi aşiretlerine de rastlanıyor. Bunlardan -daha çok yazılı kaynaklara dayanarak- tesbit edebildiklerimiz şunlardır:

1-Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Dumulyan (Baloğlu) köyü

2-Çemişgezek ilçesinin Germili (Gedikler) bucağına bağlı Dımıli (Akçeren/Atçelen) köyü

3-Cizre’ye bağlı Dunbılya (Dumbulya, Dımılya) köyü

Bu köyün adı, yazılı kaynaklarda Dunbılya, Dumbulya ve Dımılya biçiminde geçer ki bunlar, sözcükteki NB-MB-M dönüşmesini yansıtmaktadır.

4-Bingöl’ün Kiğı ilçesine bağlı Dımlag/Dımlek (Karaçubuk) köyü.

5-Abowian, 1848’de Palu’nun kuzeyindeki Dımbeli (Dumbeli) köyünden sözeder[92].

6-Bugün Suriye sınırları içinde bulunan Çiyayê Kurmênc yöresinde ‘Efrin kazasının Reco nahiyesine bağlı Dumuliya adında bir köy bulunmaktadır. Resmî adı Dumbulli olan bu köyün sakinleri Kurmanc lehçesini konuşurlar.

7-İran’da Hervabad yöresinde Donboli ve Ehr yöresinde Dumuli (Dumulu) adlarıyla birer Şii köyü bulunmaktadır.

8-Bazı Türk kaynakları, Bongıla (Solhan)’daki Çanmerik ve Çolemerik Dımılilerinin (Zazalarının) Diyarbakır’ın Hazro ve Mardin’in Çaymaz’daki Dumbulan aşireti ile ilişkileri olduğunu kaydederler[93].

9-Yusuf Ziyaeddin Paşa, Dınbılan’ın, Şirvan aşiretlerinden biri olduğunu yazar[94].

10-Irak Kürdistanı’nda bulunan Dıhok ile yukarıda bir vesileyle adı geçen Meqlub Dağı arasıda bulunan Şêxan bölgesindeki birçok köyde Yezidi aşiretlerinden biri olan Dumıli aşireti[95] yaşamaktadır. Bazı kaynaklarda bu aşiretin adı “Domıli” biçiminde geçer. J. Campanile’nin 1818’de yayınlanan eserinde, adıgeçen Yezidi Dumbeli aşiretinin de aynı aşiret veya onun bir kolu olduğu anlaşılıyor. Bundan hareketle, bu aşiretin adının eskiden Dumbeli iken sonradan Dumıli (veya Domıli) biçimini aldığını söylemek mümkündür[96].

Bu vesileyle kimi Yezidi aşiretlerinin adının, bugünkü bazı Dımıli (Zaza) yerleşim birimlerinin adı olarak yaşadığına dair bir örneği hatırlatalım: Halen Gêl (Eğil) ilçesine bağlı bulunan Qızılan (Qızlan) adında bir köy bulunmaktadır. Bu köyün sakinleri Dımıli lehçesini konuşurlar. 1894’te yayınlanmış olan “El Hediyye’l-Hemidiyye Fi’l-Luxeti’l-Kurdiyye” adlı sözlükten, “Qızılan”ın[97] bir Yezidi aşiretinin adı olduğunu öğreniyoruz.

Yezidilerle Dımılilerin inanç ve gelenekleri arasındaki benzerlikler

Dımılilerle Yezidilerin ilişkisini gösteren başka belirtiler de vardır. Örneğin Dımıliler arasında, özellikle de Alevi olan Dımıliler arasında halen yaşıyan bazı gelenek ve törelerin Yezidilerinki ile büyük benzerlik göstermesi dikkat çekicidir (Konu ile ilgili kaynaklaradan bazılarında Alevi yerine Kızılbaş sözcüğü kulanılmakta ise de biz genel olarak Alevi sözcüğünü kullanacağız). Bu konu başlıbaşına bir inceleme konusudur ve bildiğimız kadarıyla bugüne dek üzerinde yeterince durulmamış, inanç ve amel yönünden Kürt Aleviliği ile Yezidilik karşılaştırılmamıştır. Bu konuda bir fikir vermek için biz burada sadece birkaç hususu hatırlatacağız. Yanlış bir anlaşılmaya meydan vermemek için şu hususu belirtmekte de yarar var: Aşağıda Yezidilikle olan benzerlikleri üzerinde durduğumuz Alevilik, sadece Dersim Dımıli (Kırmanc) Aleviliği ile sınırlı değildir. Bunların bir bölümü Kürt olmayan diğer Aleviler için de geçerlidir[98].

1)Sünni-Şafii Dımılilerin yaşadığı Piran yöresinde her yıl Mayıs ayı ortalarında kutlanan Rojê Ziyar bayramı[99] ile Yezidilerin “Cemayi” günü kutlamlari arasındaki benzerlikler[100].

Vate.com.tr


İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar