yazarlar makaleler
“Türkiye’de cihatçı örgütlere yönelik cezasızlık politikası var”
4.02.2024

İşhan Erdinç

28 Ocak Pazar günü Sarıyer Santa Maria Latin Katolik Kilisesi’ne iki kişinin düzenlediği silahlı saldırı sonucu Tuncer Cihan hayatını kaybetti. Olayın ardından yapılan operasyonda saldırganlardan birinin Tacikistan diğerinin Rusya uyruklu olduğu açıklandı. Saldırıyı IŞİD üstlendi. Gazeteci Hale Gönültaş, uzun yıllardır IŞİD yapılanması üzerine haberler yapıyor.Gönültaş ile saldırı ve Türkiye'deki cihatçı yapılanlamalar yönelik yargısal tutum üzerine konuştuk.

Sarıyer Santa Maria Latin Katolik Kilisesi’nde bir kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı IŞİD üstlendi. İçişleri Bakanı, saldırganlardan birinin Tacikistan, diğerinin Rusya uyruklu olduğunu açıkladı. Siz IŞİD hakkında daha önce yaptığınız haberlerde cezasızlık uygulamalarına dikkat çektiniz. Bu açıdan Türkiye’de durum nedir?

Türkiye milli güvenliği için PKK ile onun Suriye’deki kolu YPG, Ankara’nın varoluşsal tehditler sıralamasında en başta yer alır. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre halen hapishanelerde 12 binin üzerinde PKK üyesi bulunuyor. Buna karşılık, hapiste tutulan IŞİD’lilerin sayısı bin 200 civarında. Bu rakam, bir değerlendirme yapabilmek için yeterli bir sayı. Türkiye mahkemelerinin cihatçı örgütlere- özellikle örgütün kadın militanlarına karşı cezasızlık politikası uyguladığını kerelerce yazdık. IŞİD’liler Suriye ve Irak’ta işlemiş hiç bir suçtan yargılanmıyor. Hükümetin çifte standardının cihatçı örgütlerin seferber olabilmesi için bir özgürlük alanı açtığını söylemek yanlış olmaz. Türkiye’deki başka hiçbir grup böylesi bir “cezasızlık” imkanına sahip olmadı. Bazı hakim ve savcılar da Türkiye’nin IŞİD’i öncelikli tehdit olarak görmediğini bire bir görüşmelerde dile getiriyor. Son tahlilde AKP hükümeti selefi -cihatçı terörü öncelikli bir tehdit olarak görmüyor. Aslında bunun Arap baharının en başından beri devam eden bir tutum olduğunu söylemek mümkün. Anımsanacağı gibi AKP hükümetinin Arap Baharı’nda İhvancılara verdiği destek halen hafızalarda.

“IŞİD’in Horasan yapılanması”na ilişkin hazırlanan iddianameye dayandırdığınız bir diğer haberinizde ise örgütün Türkiye’deki faaliyetlerinde militanların serbest bir şekilde dolaştıkları ve yaşamlarını sürdürdüklerini belirtiyorsunuz. Pazar günkü saldırı sonrası pek çok kişi, sınır kapılarında kontrollerin yapılmadığını belirterek tepkiler gösterdi. Güvensizlik devam ediyor mu?

Cihatçı yapılanmaların sahte kimlik, sahte pasaport yapımı konusunda ne denli uzman oldukları hem ulusal hem de uluslararası istihbarat tarafından biliniyor. 2021’in Kasım ayında haber yapmak için Suriye’ye geçmeden önce Hatay Reyhanlı’da birkaç gün geçirmem gerekti. Reyhanlı, Suriye ile sınır kasabası. Küçük bir örnek sayılabilir, fakat ulaşmanın kolaylığını aktarmak açısından dile getirmek istedim. Reyhanlı Suriye’ye kaçak geçişlerin sağlandığı kritik yerleşim yerlerinden biri. Reyhanlı’da dahi sahte pasaport, sahte kimlik yapanlara ulaşmak çok kolay. 24 saat içerisinde sahte pasaport yapan iki HTŞ’li ile bir araya gelebildim. Bir diğer konu İran ve Suriye sınırlarında hem örgüt militanlarının hem de insan kaçakçılarının IŞİD’lileri rahatlıkla sınırdan geçirebilmeleri Türkiye için ciddi güvenlik tehdidi oluşturuyor. Hem Türkiye İran/İran-Afganistan/ hem de Türkiye Suriye sınırında defalarda çalıştığım için genel değerlendirme yapabiliyorum.

Bölgedeki güvenlik önlemleri ve örgütlerin bu önlemleri aşma yöntemleri elbette sadece Türkiye güvenlik ve istihbarat birimlerince değil, uluslararası tüm istihbarat birimlerince biliniyor. Türkiye’de IŞİD yapılanmasına ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan ve Artı Gerçek’te yayımlanan yazı dizisi IŞİD’in Horasan yapılanmasının ayrıntılarını ve Türkiye’yi üs olarak kullanıldığını ortaya koyuyordu. Şunu belirtmek lazım. Bir iddianamenin yazılma süreci üç ay ile altı ay arasında sürüyor. (Düşünce suçu davalarını bu sürenin dışında tutuyorum) Demek istediğim şu ki, itirafçı olan IŞİD’in Horasan yapılanmasının Türkiye sorumlusu üzerinden İstanbul’daki kilise ve sinagoglar ile konsolosluklara düzenleyecekleri saldırının ayrıntıları uzun süredir biliniyordu. İstihbarat, polis, yargı biliyor. İstanbul’daki canlı bombaların hazırlıkları biliniyor. Devlet, risk altındaki ibadethanelerdeki koruma önlemlerini arttırabilirdi. IŞİD’in üstlendiği Santa Maria Kilisesi katliamı önlenebilirdi. İstihbarat ve güvenlik birimlerinin IŞİD’in en ölümcül kolu olarak bilinen Horasan yapılanmasına gitmek üzere Türkiye’ye gelen, Türkiye’de barınan militanlara dair önlemler, diliyorum ki militanlar ülkeye gelmeden uluslararası istihbarat işbirlikleri ile önlenir.

Türkiye’de IŞİD’lilere yönelik davalarda en fazla yedi yıl ceza verildiğini belirtmişsiniz. Verilen adli kontrol kararları da oldukça fazla. Bu açıdan durum nedir?

IŞİD’e yönelik düzenlenen operasyonlar her gün düzenli olarak ajanslardan geçiyor. Elbette “Her gün bu kadar operasyon düzenlenirken, halen Türkiye için nasıl bu kadar tehlike arz edebiliyorlar?” sorusu akıllara geliyor. Özellikle yabancı uyruklu militanlara karşı “al/bırak” uygulaması var. Türk ceza ve infaz sistemine göre bir IŞİD’li, IŞİD saflarında işlediği suçlardan yargılanmıyor. Özellikle IŞİD silahlı terör örgütüne üye olma ve yöneticilik gibi suçlardan yargılanan IŞİD’li, eğer etkin pişmanlık yasasından yararlanmazsa genellikle altı, en fazla yedi yıl ceza alıyor. Fakat, infaz hukuku açısından da aldığı cezanın üç yılını tamamlarsa avukatının 'uzun tutukluluk' itirazı sonucu tahliye edilebiliyor. Yabancı uyruklu sanıkların bir kısmı 'delil yetersizliğinden' adli kontrol şartı ve yurt dışı çıkış yasağıyla serbest bırakılırken büyük bölümü, sınır dışı edilmek üzere geri gönderme merkezlerine gönderiliyor. Sınır dışı edilen militanlar da sahte pasaportlarla Türkiye’ye yeniden geliyor.

Agos



İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar