yazarlar makaleler
O Yahudileri çok sevdik…
22.10.2023

İyi de savaşta kendi devletini haksız bulana ‘vatan haini’ demiyor muyduk?

Herkes ‘bravo’ dedi ama en görkemlisini Ahmet Hakan’ın CNN Türk’teki programı ‘Tarafsız Bölge’de izledik. Gerek Hakan gerekse de stüdyodaki konukları, Gazze’de ateşkes talebiyle ABD Kongresini ‘basan’ Yahudilerin eylemini canlı yayında izlerken onları tebrik etmelere doyamadılar. Başka diyarlardaki iyi örnekleri onaylayarak aktarırken pratikte bunları hiç takmamakla malûl bir ahlakımız var. İnsanda “madem güzel, madem doğru, sen neden yapmıyorsun” diye bağırma duygusu uyandıran bu kötü pratik hiç değişmiyor.

Alper Görmüş

Başka diyarlardaki iyi örnekleri onaylayarak aktarırken pratikte bunları hiç takmamakla malûl bir ahlakımız var. İnsanda “madem güzel, madem doğru, sen neden yapmıyorsun” diye bağırma duygusu uyandıran bu kötü pratik hiç değişmiyor.

Gazeteciler de öyle… İsrail-Hamas çatışmasıyla bağlantılı taze ve ‘yandaş’ örneğe gelmeden önce, gerçekten de hiçbir şeyin değişmediğini göstermek için, eski dönemin ‘yandaş’ basınından bir örneği hatırlatarak başlamak istiyorum.

Gazetemiz Sabah, tarih 31 Ağustos 2001… Yarım sayfanın tümüne yayılan bir ‘basın etiği’ güzellemesi:

Başlık: “Fransız Cumhurbaşkanının çıplak pozları Fransız basını tarafından yayımlanmadı. Chirac iyi ki Türk değil.”

Spot: “Fransız medyası, paparazzilere çırılçıplak yakalanan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın fotoğraflarını etik kaygılarla yayımlamadı. Benzer bir durum Türkiye’de yaşandığında ise cumhurbaşkanı, bakan, artist, şarkıcı fark etmedi.”

Habere iki çerçeve unsur eşlik ediyordu. Birinci çerçevede Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi’nin tıpkı Sabah gibi Fransız basınını takdir sözleri, ikinci çerçevede ise -sıkı durun- “Türkiye’den paparazzi manzaraları” başlıklı bir bölüm yer alıyordu. Ve burada -inanmak zor ama- tıpkı Sabah’ın kendi haberinin spotunda dendiği gibi “Cumhurbaşkanı, bakan, artist, şarkıcı hiç fark etmeden” Türkiye’den geçmişte çıplak, yarı çıplak halleriyle gizlice görüntülenen cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, artist, şarkıcı fotoğrafları tekraren yayımlanıyordu.

Perhiz-turşu misalinin bu aşılamayacak örneğini o zamanlar Kürşat Bumin ve Ümit Kıvanç’la birlikte hazırladığımız Medyakronik’te ele almıştık. Gazetelerden bize bilgi uçuran gazeteci meslektaşlarımızdan biri birkaç gün sonra beni aradı. Sabah’ın yazıişleri toplantısında gündeme gelmiş eleştirimiz, “adamlar haklı” demişler ama tabii kıkırdamalar eşliğinde… Eh, yayın yönetmenlerinin “ne etiği kardeşim, şurada dükkân açtık patronumuza para kazandırıyoruz” dediği şımarıklık yıllarıydı, daha fazlası da beklenemezdi.

Şimdi gelelim bana bu haberi hatırlatan taze örneğe…

Önceki gün (18 Ekim) CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın ‘Tarafsız Bölge’ programına takıldım. Moderatör Hakan, programın bir noktasında Washington’dan gelen bazı görüntüleri izleyicilerle paylaşmak ve CNN Türk’ün Washington muhabiri Yunus Paksoy’a bağlanmak için katılımcıları susturdu. Görüntüler ABD Kongre binası önünde İsrail karşıtı gösteri düzenleyen 700 kadar Yahudiye aitti. Göstericilerin öforisi o kadar yüksekti ki 300 kadarı polis barikatını yararak Kongre binasının içine girmiş ve polis tarafından tutuklanmıştı.

Stüdyodaki havayı aynen aktarıyorum…

Ahmet Hakan: Ya Yunus, bi son dakika gelişmesi olmuş galiba, Amerikan Kongresi’nin içinde Yahudiler bi gösteri yapmış, hem o görüntüler gelsin hem de bir anlat n’olur, nasıl olmuş bu olay?

Yunus Paksoy: Bu programın ilk bölümünde söz etmiştim Beyaz Saray’ın kapısına kendisini zincirleyen Yahudilerden… Aynı grup bunlar. Jewish for Peace, Barış için Yahudiler grubu bu. Şuydu Kongre önündeki mitingin adı: Yahudiler Gazze’de Ateşkes Diyor.

Ahmet Hakan: Yunus ben şunu anlamadım, bunlar İsrail karşıtı mı yanlısı mı? (İlahi Ahmet Hakan, “Gazze’de ateşkes” isteyen İsrail yanlısı Yahudi mi olur? -A. G.)

Yunus Paksoy: Bunlar Siyonizm karşıtı.

Ahmet Hakan: Ha, Siyonizm karşıtı, yani İsrail’in yaptıklarına itiraz eden Yahudiler di mi bunlar.

Yunus Paksoy: İsrail devletine ve Siyonist politikalara karşı gelenler… Hatta orada hahamlar da var.

Bir katılımcı: Ve şu anda İsrail’in yaptıklarına karşı.

(…)

Ahmet Hakan: Hastane katliamından sonra daha da etkinleştiler di mi?

Yunus Paksoy: Önce de vardı fakat onun da etkisi oldu.

(…)

Ahmet Hakan: Bunlar, İsrail’in şiddet politikasına karşı çıkan, bir an önce ateşkesin sağlanmasını talep eden solcu Yahudiler.

Yunus Paksoy: Diyebiliriz.

Ahmet Hakan: Helal olsun valla. Bravo, helal olsun. Vicdanları ayaklanmış Yahudiler bunlar.

Bir katılımcı: Bunların sayısının çoğalması lazım.

Bir katılımcı: Gömleklerinde “Bizim adımıza değil” yazıyor. Bravo.

(…)

Yunus Paksoy: Bu Yahudilere karşı anında bir linç başlıyor. Bunlar Hamas yanlısı, bunlar Hamas’a destek veriyor, terörist propagandası yapıyor… Siz sesinizi çıkardığınız an Hamas yanlısı görünüyorsunuz. Ondan dolayı çok zor aslında. Ahmet beyin de dediği gibi bunları tebrik etmek lazım. Bu riski almak… Gerçekten helal olsun o Yahudilere.

Bir katılımcı: Bu kadar mı hepsi acaba?

Ahmet Hakan: Daha ne olsun? Bir kişi bile olsa helal olsun.

Bir katılımcı: Ben bu tür lafları pek kullanmam ve hiç kullanmam biliyorsunuz, fakat bu insanlara, yani doğruyu yapan bu insanlara Hamas yanlısı falan diyenlere geri zekâlı derim.

“Bu suça ortak olmayacağız” bildirisinde ne olmuştu?

11 Ocak 2016’da Türkiye’de, sonradan “Barış İçin Akademisyenler bildirisi” diye adlandırılacak bir bildiri yayımlandı. Wikipedya özetiyle:

“Barış İçin Akademisyenler bildirisi veya ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ bildirisi, Türkiye’de 2015-16’da Türkiye-PKK çatışmasının bir parçası olarak gerçekleşen çatışma ve operasyonlar sırasındaki sokağa çıkma yasaklarının ve şiddetin sona ermesi için çağrı yapan bir bildiridir. 11 Ocak 2016’da 1128 akademisyenin imzasıyla yayımlandı. Takip eden hafta içerisinde imzacı akademisyenlere destek olmak amacıyla gelen yeni imzalarla birlikte bildirinin nihai imzacı sayısı 2212’ye ulaşmıştır.

“Bildiri yayımlandıktan sonra [imzacı akademisyenler] 64. Türkiye Hükûmeti başta olmak üzere siyasi otoritelerin ve hükûmet destekçisi medyanın sert eleştirilerine maruz kaldı. Akademisyenlerin birçoğu hakkında adli soruşturma başlatılarak işlerine son verildi ve üç imzacı akademisyen tutuklandı. Daha sonradan çok sayıda imzacı, darbe sonrası tasfiyelerine dahil edilerek akademiden ihraç edildi. Barış İçin Akademisyenler inisiyatifi, 2016 yılında Aachen Barış Ödülü’ne layık görüldü.”

Şimdi, önceki gün CNN Türk stüdyosundaki programa katılanlar “Barışçı Yahudiler” ile “Barışçı Akademisyenler”i karşılaştırsalar ne derlerdi? Aralarından kaçı, insanların kendi devletlerini haksız bulma hakkını savunmaktadır? Zamanında kaçı -Yunus Paksoy’un cümlesindeki örgüt adını değiştirerek soruyorum- “Bunlar PKK yanlısı, bunlar PKK’ya destek veriyor, terörist propagandası yapıyorlar” deyip susturulmalarını ve cezalandırılmalarını onaylamıştır? Cevap belli, değil mi?

Bu ikili tutum, başka bütün devletlerin zaman zaman haksız pozisyonda olabileceği fakat Türkiye Cumhuriyeti Devleti için asla böyle bir şey denemeyeceği varsayımından kaynaklanıyor. Türkiye’nin herhangi bir savaşta haksız olma ihtimali var mı? Birilerinin böyle bir ihtimali öne sürme hakkı var mı? Hayır, yok.

O gün CNN Türk stüdyosundaki zevatın içine düştüğü çelişki işte bu mutlak ve ‘aşırı’ haklılık duygusundan kaynaklanıyordu.

İnsan acımasızlığının da kaynaklarından biri olan bu haklılık türüne dair düşüncelerimi bir sonraki yazıda aktaracağım.

Serbestiyet



İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar