yazarlar makaleler
Hıristiyanların, 1920 TBMM seçimine katılması engellendi
1/9/2024

Nevzat Onaran

Hıristiyanların, 1919 Mebusan ve 1920 TBMM seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının engellenmesinden 95 yıl sonra AKP iktidarında 2016’dan beri ‘yeni’ bir dönemdeyiz. Seçilme hakkı berhava ediliyor, seçme hakkı da! Milyonlarca oy çöpe atılıyor… Aslında berhava edilen temsiliyet hakkıdır. Demokraside nerede miyiz? Seçme ve seçilme hakkında kaldık; 1919-1920’lerden 2024’lere bir arpa boyu yol!..

1923’ün 1908’in devamı olduğu iddia edilir. 1908’in meşruiyeti, 1923’e taşınır ve ikisine de devrim denir.

Realiteden kopunca yokuş aşağı yuvarlanmak misali nerede durulacağı belli olmuyor. Türkçülerin tavrında anlaşılmaz bir şey yok; asıl dert, sistemi köktenci eleştirenlerin de bu anlatıma katılmış olmasıdır. Burjuva demokratik devrim söylemiyle kıymetli analiz yapıldığı sanılıyor, ama farklılığı görmezden geliniyor.

Cumhuriyet’le monarşinin tasfiyesi devrimse, en iyimser tahminle 2,5 milyon Hıristiyan’ı kovalamak ve mülküne el koymak nedir? Dünyada böyle bir devrim örneği var mı? Hıristiyan milletlerine yapılanı görmezden gelmek ne vicdanidir ne de ahlakidir!

1919’da ve sonrasında, İttihatçıların, aslında Abdülhamid’in 1890’larda temellendirdiği Anadolu’nun İslamlaştırılması/Türkleştirilmesi politikasına kalındığı yerden devam edildi.

Bunun gereği olarak, Hıristiyanların o güne kadar kullandığı seçme ve seçilme hakkı, 1919 Mebusan ve 1920 TBMM seçimlerinde engellendi.

Hikmet Özdemir dâhil dört akademisyenin ortaklaşa hazırladığı çalışmada, 1921’de dönenlerle birlikte Ermeni nüfusu yaklaşık 645 bindi.(1)

Ve 1921 başında Başbakan ve Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak), nüfusun 700-800 bininin Hıristiyan olduğunu açıklamıştı. Bunun 300-400 bini Karadeniz’dedir.(2)

Buna göre, 1919-1920’lerde 12-13 milyonun yaklaşık 1 milyonu Hıristiyan’dı, ama seçime katılması engellendi.

21 EKİM 1918: SEVK EDİLENLER DÖNEBİLİR

27 Mayıs 1915 tarihli Muvakkat Tehcir Kanunu’yla yerinden yurdundan edilen Ermeniler ve diğer milletten insanların sürüldüğü söylene geldi. Ben de öyle kullanmıştım. Oysa iskân literatürü açısından 1915 ve sonrasında yapılana sürgün demek mümkün değildir.

Sürgün edilenin iskân edileceği yer belli olur ve yaşamını sürdürebilmesi için orada da el konulan malı-mülkü kadar mal-mülk verilir. 1915’te ve devamında ise böyle yapılmamıştır.

Ayrıca koşullar sağlansa dahi demografik yapıdan temizliğe sürgün de denilemez. Çünkü demografik temizlik, soykırımın temel unsurudur.

1915’te insanlara “hadi yerinizi-yurdunuzu terk ediyorsunuz” ve “gidiyorsunuz” denilmiştir.

Hedef gösterilen bölge, Suriye çölüdür.

Tek kural, yüzlerce kilometrelik yolda yürümüş ve ölmemiş, çöle ulaşmış Ermenilerin, İslam nüfusunun yüzde 10 oranına göre köylere dağıtılmasıdır.(3)

Bu kadar!

Bir yıl öncesinde 6 Temmuz 1914’te Dahiliye Nazırı Talât, Mebusan’da Balkan İslam muhacirlerini çöle süremeyeceğini söylemiştir.

Celâl Bayar’ın anılarında yazdığı(4) gibi, 1913 sonu ve 1914 ilk yarısında Rumlar, Ege’den ve Marmara’dan Yunanistan’a kovalanmıştır.

Bu organize temizlik harekâtını, Mebusan gündemine taşıyan Aydın Mebusu Emmanuil Emmanuilidis, Osmanlı vatandaşı Rumların evine-barkına dönmesi gerektiğini söylemiş ve şöyle devam etmiştir:

“Muhaciri iskân etmek hükümetin vazifesi, ama bunları Rum karyelerine [köylerine] yerleştirmesine mahal yoktur. Üsküdar’dan taaa Basra Körfezi’ne kadar hali arazi pek çoktur ve iskân edilmiş arazi pek azdır. Hali araziyi böyle boş bırakıp muhacirin Rum karyelerine ve binaenaleyh, birtakım uygunsuzluklara sebep olmak muvafık değildir.”

Nazır Talât’ın cevabı nettir:

“Gerçi hali arazi pek çoktur, fakat Emmanuilidis efendinin dediği gibi Üsküdar’dan Basra’ya kadar olan arazi-i haliyye bu İslamları yerleştirmek için evvela 15-20 milyon liraya ihtiyaç vardı. Bizde de o yoktu. Bu muhacirleri, dedikleri gibi, oralara gönderip çöllere serpecek olsaydık oralarda cümlesi açlıktan öleceklerdi ve Emmanuilidis Efendi de bundan memnun olmazdı. Biz muhacirleri evvela İslam köylerine gönderdik. Bazı Rum köylerine de İslam muhacirleri göndermeye mecbur olduk.”(5)

Nazır Talât, İslam muhacirlerini süremeyeceği çöle, çok değil on ay sonra Ermenileri kovalama emrini vermiştir.

Osmanlı, Birinci Paylaşım Savaşı’nda yenildi.

Nazır Talât dâhil İttihatçıların önde gelenlerin kaçışı planladığı günlerde, yerinden-yurdundan kovalanan insanların dönmesine izin verildi. Vilayetlere ve sancaklara, bu yönde şifreler gönderildi. İttihatçılardan sonraki Osmanlı hükümeti, 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’ni imzaladı. Ertesinde İttihatçı nazırlardan Talât, Enver ve Cemal ile birçok İttihatçı, Kasım ayı başında Almanya denizaltısıyla kaçtı.

Sevk edilenlerden dönecekler şifresinde kimlik olarak ifade edilen Ermeni ve Rumlardı; zamanla buna Araplar da eklendi.

Dahiliye Nezareti Aşâir ve Muhâcirin Müdüriyeti Umumiye’nin, 21 Ekim 1918’de birçok vilayet ve livaya gönderdiği üç maddelik şifrede, bu tarihe kadar “sevk edilmiş olan bilumum ahalinin” dönmelerine izin verildi ve gereğinin yapılması emredildi.(6) Hatta 18 Aralık 1918 tarihli kararnameyle de mal-mülkle ilgili yapılacaklar belirlendi.(7)

Pek çok şifre daha gönderildi, ama ciddi sorun, hayatta kalmış ve dönebilmiş olan Ermenilerin, Rumların mülküne İslam ahalisi iskân edilmesiydi. Adana ve Antep’te insanların mülküne dönmesi fiilen engellendi.

Osmanlı hükümeti, sorunların aşılamaması üzerine 8 Ocak 1920 tarihli kararnameyle(8) İttihatçı sisteminin dayanağı kanun ve nizamnameyi ilga etti. Ama Anadolu’ya egemen Ankara hükümeti, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdikten beş gün sonra ilga edilen bu kararnamenin gereğinin yapılmadığını açıklamıştır.(9)

1876’DAN 1914’E SEÇİMLER

Osmanlı’da mebus seçim sistemiyle ilgili tüm eleştiriye rağmen, 1876’dan 1919’a yapılan beş seçimde hep çoğulcu yapı korundu. Seçimin ikisi 1876-1878 ve üçü 1908-1914 döneminde yapıldı. Seçimler, 1946’ya kadar iki dereceliydi.

Harpte yenilmiş Osmanlı’nın hükümetiyle Mustafa Kemal liderliğindeki Anadolu hareketi heyetleri Amasya’da bir araya geldi. 20-22 Ekim 1919’da Amasya’da, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (ARMHC) Heyet-i Temsiliye’den Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf ile Bekir Sami ve Osmanlı hükümetinden Bahriye Nazırı Salih Paşa’nın katılımıyla görüşmeler yapıldı.(10)

Beş protokolden 3’üncüsünde, seçim ele alındı. “Tehcir ve taktil” meseleleriyle ve başka kötülüklerle lekelenmiş olanların seçime katılmaması, mevcut siyasi partilerin ve Hıristiyanların seçimle temsilinin sağlanması kararlaştırıldı:

“Toplanacak mebuslar heyeti arasında İttihatçılığın kötülükleriyle alakadar tehcir ve taktil meseleleriyle ve millet ve memleketin hakiki manfaatlerine aykırı başka kötülüklerle lekelenmiş kimselerin bulunması doğru olmadığı […] yabancıların hiçbir itiraz ve müdahalelerine meydan vermemek için memleketimizde mevcut bütün siyasi partilerden ve Hıristiyan unsurlardan seçimlere katılmayı temin ile toplanacak meclisin temsili sıfatının her bakımdan bütün memlekete yayılmış olduğunu ispat etmektir [...] azami neticenin elde edilmesine gayret sarf edilecektir.”

Zaten ARMHC, bir İslam teşkilatıydı. Sivas Umumi Kongresi beyannamesinin 9’uncu maddesine göre, “Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu cemiyetin aza-yi tabiyesindendirler (doğal üyesidirler)” denilmiştir.(11)

Demek ki İslam dininden olmayanlar (Hıristiyanlar, Museviler vs) “doğal üye” değildir.

Seçim de bu ayrımcı politikaya göre yapılmıştır.

1919 MEBUSAN SEÇİMİ VE MİSAKI MİLLÎ

1919 mebusan seçimleri, Osmanlı hükümeti ve ARMHC heyetleri Hıristiyanların seçime katılacağı kararını imzalamasından sonra başladı. Amasya Protokolü’nde karar alınsa da Hıristiyanların seçime katılması engellendi. Rumların ve Ermenilerin aday olamadığı (ve katılamadığı) 1919 seçimi, Ekim-Aralık’ta yapıldı.(12)

Erzurum Mebusu seçilen Mustafa Kemal’in çalışmasına bizzat katılmadığı 4’üncü dönem Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı İstanbul’da 12 Ocak 1920’de 168 milletvekilinden 72’sinin katılımıyla toplandı.(13) Mebuslardan sadece bir tanesi gayri İslam’dı; o da İstanbul mebusu Musevi Mişon Ventura’dır.(14)

23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de bir tane dahi olsa gayri İslam mebusun bulunmasına izin verilmemiştir.

Mebusanın en önemli kararı, günün koşullarına göre Osmanlı ordusunun egemenliğindeki bölgenin sınırlarını belirleyen Misakı Millî’dir. Mete Tunçay, 1976’da sınırlarla ilgili birinci maddenin bazı çalışmalarda farklı ifade edilmiş olduğuna dikkat çekmiştir.(15)

Misakı Millî’nin altı maddesi 17 Şubat 1920’de ve 7’nci maddesi (Maddei müstakile) 11 Mart’ta açıklandı. Tuhaf olansa, Misakı Millî’nin altı maddesinin 28 Ocak ve 7’nci maddenin 29 Ocak tarihli olmasıydı.

Misakı Millî’nin gizli oturumda(16) kabul edildiği iddia edildi. Oysa, Mebusan’ın ilgili tutanağında, 28 ve 29 Ocak tarihinde ne aleni (açık) ne hafi (gizli) toplantı yapılmıştır.(17) Mebusan 27 ve 31 Ocak tarihlerinde toplanmış ve bunlarla ilgili zabıt vardır, ama 28 ve 29 Ocak’la ilgili zabıt yoktur. Bu halde tutanakta ‘Ahd-ı Millî’ olarak yazılan Misakı Millî’nin kabul tarihinin nasıl 28 Ocak olduğu sorusu tam olarak aydınlatılmış değildir.

Mete Tunçay’a göre, gizli oturum aslında “gayri resmi bir toplantı”dır.

Amasya protokolünde (4. Protokol, madde 3) yazılan “tehcir suçlular” ile “ülkeyi harbe sokanların” yargılanmasının Misakı Millî’de 7’nci madde olarak yazılması çok önemliydi:

“Maddei müstakile: Harbi umumiyi tevlit eden (sebep olanlar) buhranlardan başlayarak Meclis’in küşadına (açılışına) kadar harbe iştirak ve harbi sevk ve idarede ve alelumum siyaseti dahiliye ve hariciyede basiret ve kiyasetle hareket etmeyerek, devlet ve milletin menafii aliyesini ızrar ve felaketi hazırayı intaç eden [sonuçlandıran] Heyeti Vükela (hükümet) ile müşariklerinin [ortaklarının] mesuliyetlerini taharri, takip ve tecziye sureti katiyyede matlubumuzdur [talebimizdir]. 29 Kanunusani1336 [29 Ocak 1920]”

Misakı Millî hep tekrarlandı ve vurgulandı, ama bu, “Osmanlı’yı harbe sokan, içeride ve dışarıda sorumlu hareket etmeyen hükümetin ve yöneticilerinin yargılanacağı” maddesi, görmezden gelindi, fiilen sansürlendi.

Zaten Ankara hükümeti, ‘yargılama’ tavrında olmadığı gibi suçluları da affetti.

İSLAM MECLİSİ, TBMM

Mebusan, 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmi işgali ardından en son toplantısını 18 Mart’ta yaptı. 19 Mart’ta Mustafa Kemal’in ilgililere gönderdiği seçim talimatına güya “Hıristiyanların seçime katılmasının engellenmesi” yazılmadığı(18) iddiası yanıltıcıdır. Çünkü “Seçimlere Müslüman olmayanların katılmaması[...]”(19) kararlaştırılmıştır.

Seçim koşullarının, 17-18 Mart’ta ARMHC Heyeti Temsiliye Namına Mustafa Kemal ve 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir arasındaki yazışmayla kararlaştırıldığını öğreniyoruz. Heyeti Temsiliye Namına M. Kemal imzalı 12 maddelik kararın 4’üncüsü şudur: “Anasırı gayrı Müslime [Hıristiyanların ve Musevilerin] intihabata iştirâk ettirilmeyecektir [seçime katılması engellenecektir].” Kararlardan biri de Meclis’in Ankara’da toplanmasıdır (madde 1).

Nitekim Karabekir de 20. Kolordu Kumandanlığına gönderdiği cevabi şifrede, “İntihabatın sırf İslamlara hasri pek muvafıktır” diyerek, İslam dininden olmayanların seçime katılmaması gerektiğini bildirmiştir. Yazışmalar sonunda Mustafa Kemal’in 19 Mart’ta vilayetlere, müstakil livalara ve kolordu komutanlarına gönderdiği (12 maddelik) tamime, 17 Mart’taki “Gayri İslam’ın seçime katılamayacağı (madde 4)” yazılmamış bir başka hüküm eklenmiştir.(20)

Gizli yazışmada kabul edilen karar, aleni olarak tamime eklenmemiştir, yapılan budur.

Seçmeni ve seçileni İslam olan Büyük Millet Meclisi (BMM), 23 Nisan 1920’de cuma günü Hacı Bayramı Velî Camisi’nde Kuran okunup, namaz kılındıktan sonra, öğlen saat 1.45’te açıldı.(21) 45 dakika sonra ertesi gün (24 Nisan) yeniden toplanmak üzere çalışmaya ara verdi.(22)

İlk günkü çalışmaya 115 ya da 120 mebusun katıldığı belirtildi.(23)

Ankara Mebusu Mustafa Kemal, 24 Nisan 1920’de BMM Reisi ve bir gün sonra da dönemin hükümeti olarak görev yapacak Muvakkat İcra Encümeni Reisi seçildi.(24) Mustafa Kemal’in meclisin iki günlük faaliyetinde reis konumuna seçilmesi, önderlik konumuna verilen bir güçlü onaydı.

İLK KARAR, ‘TEHCİR SUÇLULARINA’ AF

Hıristiyanların seçime katılmasının engellenmesiyle TBMM’de ideolojik ve siyasi birlik yaratılmıştır. İttihatçıların, sürece egemenliği pekiştirilmiştir.

Nitekim Tarık Zafer Tunaya’dan, Mete Tunçay’a, Sina Akşin’e ve Erik Jan Zürcher’e kadar yapılan çalışmalardan biliyoruz ki, Türk Kurtuluş Savaşı’nı teşkilatlandıran ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran asker, sivil politik ve bürokratik kadronun İttihatçı olduğunda fikri birlik vardır. Bunu Mustafa Kemal de ifade etmiştir.(25)

Mebusların seçimindeki ayrımcılık, sistemin ne olduğunun ve ne olacağının da beyanıydı.

TBMM’nin yapısını görmezden gelip yapılan analiz kuşkusuz subjektiftir. Bu halde 1908’in ‘çok’ ve 1920’lerin ‘tek’ renkli meclisini ve faaliyetini eşitlemenin, subjektif analize devamın ötesinde bir anlamı olmayacaktır.

Diğer bir deyişle 1923’deki Cumhuriyet’i, 1908’le doğrudan ilişkilendirmek, 1908 Devrimini berhava etmektir.

Aslında 1923, İttihatçı diktatörlüğün temelinin atıldığı Ocak 1913’teki darbenin zirvesidir. Politik hat olarak, 1913’teki İttihat ve Terakki de 1908’deki cemiyet/parti değildir.

Nitekim reisi Mustafa Kemal’in olduğu TBMM hükümetinin 8 Mayıs 1920 tarih ve 5 sayılı kararnamesiyle “tehcir (yani Ermenilerin kovalanması) suçlularının” bir anlamda affedilmesi şaşırtıcı olmamıştır.(26)

Devamında 14 Temmuz 1921 tarih ve 135 sayılı(27) kanunla da 4 Mart 1915’ten itibaren harpte görevlendirilen mahkûm çeteleri(28) affedilmiştir.

Hıristiyanların seçime-seçilme hakkından mahrum bırakılması fiilen vatandaşlığı sorgulamanın gerekçesidir.

Adını koymalıyız, Hıristiyanlar 2’nci sınıf vatandaştır. Bu, sonrasının yapısal politikası olacaktır.

1877’deki Mebusan dâhil hiç böyle bir durum yaşanmamıştır. Hatta İttihatçıların 1913 Ocak darbesi sonrası Mayıs 1914’teki seçimle oluşan Mebusan da çoğulcuydu.

1919’da Mebusan’da bir Yahudi mebus vardı, o da 1920’de TBMM’ye seçilmemiştir. TBMM, temsiliyet açısından tek renkliydi, seçmenler de seçilenler (mebuslar) de İslam’dı.

2016’DAN BERİ SEÇME VE SEÇİLME HAKKINA MÜDAHALE

Hıristiyanların, 1919 Mebusan ve 1920 TBMM seçimlerinde seçme ve seçilme hakkının engellenmesinden 95 yıl sonra AKP iktidarında 2016’dan beri ‘yeni’ bir dönemdeyiz.

Kürt sorunu özelinde, 2015 Dolmabahçe Müzakere Masası devrildikten sonra hayli sorunlu ‘Türk demokrasisi’nde kriz daha da derinleşti…

Yüksek Seçim Kurulu’nun “evet, seçilebilir” dediği için seçilen mebuslar, belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve muhtarlar, ya yargı kararı olmadan idareten görevden alınıyor ya da ‘gizli tanık’ marifetiyle tutuklanıyor/yargılanıyor.

Seçilme hakkı berhava ediliyor, seçme hakkı da! Milyonlarca oy çöpe atılıyor…

Aslında berhava edilen temsiliyet hakkıdır.

Tutuklanan ve yargılananlardan ikisini hatırlatacağım. 2016 Kasım’dan beri mebus Selahattin Demirtaş ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak tutukludur…

2016’da da kalmadı…

2019 yerel seçimlerinde HDP’den seçilen tüm yerel yöneticiler yerine kayyum atandı. Bunlardan birisi Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Adnan Selçuk Mızraklı diğeri de Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’tür…

Demokraside nerede miyiz?

Seçme ve seçilme hakkında kaldık; 1919-1920’lerden 2024’lere bir arpa boyu yol!..

NOTLAR:

(1) Aktaran Hikmet Özdemir, Kemal Çiçek, Ömer Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, Ermeniler: Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2004, s. 120-122.

(2) TBMM GCZ, cilt: 1, 22 Ocak 1337 (1921), s. 320-325.

(3) BOA, DH.ŞFR, 54/308 ve 54/315, 5 Temmuz 1915, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara-2007, s. 189-190.

(4) Celâl Bayar, Ben De Yazdım, Millî Mücadeleye Giriş, cilt: 5, Sabah Gazetesi Kitapları, İstanbul-1997, s. 103-124.

(5) Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi (MMZC), devre: 3, cilt: 1, 23 Haziran 1330 (6 Temmuz 1914), s. 606-614; vurgu bana aittir, NO.

(6) BOA, HR. SYS, 2569/1_2, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), s. 395-396, şifre İstanbul, Adana, Hüdavendigâr, Konya, Ankara, Kastamonu, Haleb, Mamuretülaziz, Diyarbekir, Sivas, Edirne, Aydın, İzmit, Bolu, Kütahya, Karesi, Kayseri, Niğde, Menteşe, Antalya, Urfa, Canik, Eskişehir, İçel ve Maraş’a gönderildi.

(7) 18 Kanunuevvel 1334 (18.12.1918) tarihli Sevk Edilen Ermeni ve Rumlar’ın Geri Dönüşlerinde Mal ve Emlakinin İadesi Kanunnamesi, BOE, 341055, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), s. 412-417, 1027-1030.

(8) DÜSTUR, Tertib-i Sanî (2. Tertip), cilt: 11, İstanbul-1928, s. 553-561.

(9) TBMM GCZ, cilt: 3, 14 Eylül 1338 (1922), s. 768-781; TBMM ZC, devre: 1, cilt: 23, 14.9.1338, s. 49; TBMM’nin 14 Eylül 1338 (1922) tarih ve 284 no’lu Âhar Mahallere Nakledilmiş Eşhasın Tasfiyeye Tâbi Emvali Hakkında Mevcut Kararnamenin Reddine Dair Heyeti Umumiye Kararı, DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 3, 2. basılış, Ankara-1953, s. 82.

(10) Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev (1919-1920), cilt: 1, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1986, s. 325-335; Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt: 4, Kaynak Yayınları, İstanbul, s. 339-351; vurgu bana aittir, NO.

(11) Nutuk-Söylev, Vesikalar/Belgeler, cilt: 3, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1989, s. 1511, belge 130.

(12) İhsan Güneş, Atatürk Dönemi Türkiye’sinde Milletvekili Genel Seçimleri (1919-1935), T. İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul-2017, s. 15-41.

(13) Taha Niyazi Karaca, Son Osmanlı Meclis-i Mebusan Seçimleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2004, s. 294, 317; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, cilt: 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1994, s. 321.

(14) Türk Parlamento Tarihi, I. ve II Meşrutiyet, cilt: 2, TBMM Vakfı Yayınları, Ankara, s. 68; Avner Levi, Türkiye Cumhuriyeti’nde Yahudiler, İletişim Yayınları, 2. baskı, İstanbul-1998, s. 165.

(15) Mete Tunçay’ın makalesinin bilgisini veren Ahmet Demirel’e teşekkür ederim (BİRİKİM, sayı: 18-19, Ağustos-Eylül 1976, s. 12-16).

(16) Türk Parlamento Tarihi, I. Dönem (1919-1923), cilt: 1, TBMM Vakfı Yayınları, Ankara-1995, s. 30.

(17) MMZC, devre: 4, cilt: 1, TBMM Basımevi-1992, s. 143-146, 435.

(18) Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, cilt: 2, s. 437.

(19) Türk Parlamento Tarihi, I. Dönem (1919-1923), cilt: 1, s. 38.

(20) Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Basımevi, İstanbul-1960, s. 543-548; Türk Parlamento Tarihi, I. Dönem (1919-1923), cilt: 1, s. 27, 37-38.

(21) Mahmut Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet 1920, Ankara-1970, s. 157; Gazi Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, cilt: 1, Ankara-1986, s. 576-579.

(22) TBMM ZC, devre: 1, cilt: 1, s. 1-3.

(23) Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, cilt: 3, s. 1-5; Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, cilt: 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1988, s. 570; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, 1919-1922, cilt: 2, Remzi Kitapevi, İstanbul-1977, s. 262-264, 283; Fahri Belen, Türk Kurtuluş Savaşı, Başbakanlık Kültür Müsteşarlığı Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Yayınları: 13, Ankara-1973, s. 168-169.

(24) TBMM ZC, devre: 1, cilt: 1, s. 38 ve 58-63; Dünden Bugüne Başbakanlık, 1920-2004, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Ankara-2004, s. 213.

(25) Mustafa Kemal, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I-III, cilt. III, Atatürk KDTYK, Ankara-1989, s. 85-86.

  1. 8 Mayıs 1336 (1920) tarih ve 5 no’lu Harb Esnasında Yapılan Tehcir Dolayısiyle Tahtı Tevkife Alınan Erbabı Ceraim Hakkında Olunacak Muameleye Dair Kararname, BCA-F: 30.18.1.1/K: 1, D: 1, S: 6 ve DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 1, 2. basılış, Ankara-1953, s. 7-8.

  2. 14 Temmuz 1337 (1921) tarih ve 135 no’lu Darülharbde Hüsnühizmet ve Yararlılık İbraz Eden Mahkûminin Müddeti Mahkûmelerinin Affına Dair Kanun, TBMM ZC, devre: 1, cilt: 11, s. 268-273.

  3. (28) ZC, devre: 3, sene: 2, cilt: 1, TBMM Basımevi, Ankara-1991, s. 185-186.

Duvar



İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar