yazarlar makaleler
Voleybolcu kadınların başarısına sevinene yönelik ‘politik’ öfke
9.09.2023

Bazı konular fazlaca bıçak sırtı, yazıp yazmamakta tereddüt ediyorum. Fakat bir şeyler söylemek gerektiğini düşünüp türlü kaygılar nedeniyle kalem oynatmamak da olacak iş değil. Kürt siyasal hareketiyle ilgili tartışmalar, hele ki harekete dahil değilseniz, o bıçak sırtı konuların başlıcalarından biri.

Konunun çok boyutluluğu, tarihsel geçmişin ağırlığı ve karmaşıklığı, sorunun kökenleri ile devletin kuruluş ilkeleri/işleyişi arasındaki ilişki, Kürt siyasetin tek bir kanalı olmayışı, on yıllara yayılmış acılar dile getirilmeden ve göz önünde bulundurulmadan konuşmanın güçlüğü, solun muhtelif sözcülerinin Kürt sorunu hakkındaki yaklaşım farklılıkları, hatta bazılarının ‘yaklaşmama’ taraftarı oluşu…

Tarihsel süreç bir yana, güncel olarak da sürekli ve yoğun baskı gören bir siyasi hareketten söz ediyoruz. Türkiye’nin hukuk ile ilişkisi malum, hâlihazırda hukuk devleti ilkeleriyle ve onun ayrılmaz unsuru olan bağımsız yargı ile bağı kalmadı Cumhuriyet’in ve 100. yıla, belli açılardan Tanzimat devrinden daha geride giriyoruz. Buna mukabil Kürt siyasetinin hukuk-yargı ile ilişkisi bakımından bu hiç yeni bir durum değil. Siyasetçileri cezaevinde, belediyelerine kayyım atanıyor vs.

Tarihi boyunca eziyet görmüş bir siyasi hareketin son derece ‘politik’ seçmeninin belli başlı konularda diğerlerinden daha kırılgan ve tepkisel olması normal. Ancak söz konusu hassasiyet, eleştiri gereksinimini ve her koşulda korunması gereken özerk düşünebilme gereğini ortadan kaldırmamalı. Daha önce dile getirmiştim, amatör köşeciliğe başladığım günden itibaren gözlemlediğim ve deneyimlediğim durumlardan biri, Kürt siyasetine saldırının kolay, eleştirinin ise güç olduğu. Zaman zaman, hareketin Türk ve Kürt sempatizanlarının, dostça eleştirilere dahi gereksiz sertlikte tepkiler verdiğine tanık oldum. Eleştiri ve özeleştiri geleneğinin son derece güçlü olduğu bir yapı hakkında konuştuğumuzu hatırlatmak isterim.

Yazıp çizenlerin, yazarken ya da konuşurken bazı dengeleri gözettiğini varsaymak yanlış olmasa gerek. Muhtemelen siyasi yelpazenin her rengi böyledir, içinde yaşanılan çevre biraz kollanır, yüz yüze bakılamayacak duruma gelmemeye çalışılır. Genel olarak sol, özelde Kürt siyaseti üzerinde kafa yoranlarda da var olan kaygılar bunlar. Sevilen tabirle ‘mahallecilik’ ve onun gereklerine, diğerlerinden daha az önem atfedilmiyor sol cenahta. Dışlanma kaygısı belirgin. Bir yazı yazarsınız, yolda karşılaştığınız insan yazınızı beğendiğini ve görüşünüze katıldığını söyler; sonra bir bakarsınız iki gün sonra kamuoyuna başka tonda bir şey diyor ya da suskun kalmayı tercih ediyor. Özellikle açlık grevleri esnasında bu durumu rahatsız edici boyutta yaşadığımı söylemeliyim. Ayak üstü dinlediklerimle, sonrasında okuduklarım (ya da okumadıklarım) arasındaki fark pek tatsızdı. Bu durum, ‘camiaların’ düşünce özgürlüğü ve eleştiriyle ilintisinin şekli şemaili hakkında epey fikir veriyor.

Peşrevi uzatmamın nedeni, Yeşil Sol’un Diyarbakır vekili Sevilay Çelenk’in birkaç gün önce maruz kaldığı sosyal medya linçinin düşündürdükleri. Her sert eleştiriyi linç gibi ağır sözcüklerle karşılamak doğru değil, ayrıca toplum önündeki insanların sade yurttaştan daha fazla eleştiri hak ettiğine ve hoşgörü sergilemesi gerektiğine kuşku yok. Ancak Çelenk’e yönelen öfkenin yoğunluğu ve dili, ne salt eleştiri sözcüğüyle, ne basitçe trol faaliyetiyle açıklanabilir.

Gerekçesi? Kadın voleybolcular şampiyon olunca bir tweet yazmış Çelenk: “Voleybolcularımız muhteşem ötesiydi. Büyük bir heyecan yaşattılar. İyi olan ne varsa orada kadınlar var! Bravo.” Evet, söylediği bu. Şovenizm yok, fanatizm yok, kadın sporcuların başarısından duyulan heyecan söz konusu. Üstelik çok da haklı, “İyi olan ne varsa orada kadınlar var.”

Bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, Anayasa üzerine yemin etmiş bir vekil; Türkiye’nin kadın sporcularının, üstelik iktidar yandaşlarınca katrana bulanan ve açıkça haysiyet mücadelesi veren isimlerin başarısına mutlu olmuş, milyonlarca sade yurttaşla birlikte. Türkan Elçi gibi. CHP milletvekili Türkan Elçi de sporcuları öven bir tweet yazmış ve aynı boyutta olmasa da tepkiyle, hakaretle karşılaşmış. Sertçe eleştirenlerin, ağır hakaretler savuranların bir kısmı neidüğü belirsiz hesaplar olsa da, adı sanı bilinenler ve hatta kimi eski vekiller de lafını esirgememiş. Nasıl olur da bir Yeşil Sol milletvekili, kadın milli takımının bu moral verici başarısına tezahürat yapar!

Yeşil Sol Parti’nin kadın örgütlenmesi konuya ilişkin bir açıklama yayınladı. Açıklama, eleştirileri ‘anlaşılır’ bulmakla birlikte, giderek küfürlü, cinsiyetçi, tehditkâr bir linç dalgasına dönüşmesinin altını çizip eklemiş: “Bu saldırıların bir merkez tarafından psikolojik savaş yöntemi olarak yürütüldüğünün farkındayız.” Doğrusu bu tip açıklamaları hiçbir zaman tam olarak anlayamıyorum, burada herhalde parti dışındaki bir merkezden söz ediliyor. Kuşkusuz doğru bir yanı olabilir, ancak tweet altındaki yorumlara, sahiplerine ve güçlü biçimde sezilebilen ‘kopma’ hissine bakılırsa, bunun yalnızca bir merkezin marifeti olabileceğini düşünmek gerçekçi ve ikna edici değil. Ortada, kapsamlıca ele alınıp üzerine gidilmesi gereken ciddi bir sorun var. ‘Sorun’ derken kastettiğim, ülkenin batısına ‘da’ seslenmek, ‘Türkiye partisi’ olma hedefiyle kurulmuş bir partinin/siyasi hareketin, yönünü nereye çevireceğine dair vereceği kararın içeriği. ‘Kadın’ voleybolcuların milyonlarca insana yaşattığı sevinci paylaşan ‘kadın’ siyasetçilerin iki satırlık kutlama mesajını hazmedip etmemek, iki ayrı siyaset ve yol anlamına geliyor.

Dış kapının mandalını ciddiye alacaklarını zannetmiyorum, ancak ola ki bu satırları okuyan ve hakaretamiz ifadelerden hoşlananlar varsa; örneğin benim gibilere ‘üstenci Türk’, ‘beyaz akademi’, ‘sömürge aydını’ vb. gibi ıvır zıvır sıfatlarla hitabın da hiçbir sorunu çözmediğini hatırlatmak isterim. Ayrıca, Kürtçe münasebetsizlik, hakaret ve linç, Türkçe münasebetsizlik, hakaret ve linçten daha saygın değil.

Yeri gelmişken, umuyorum Selahattin Demirtaş ketılını çöpe atmamıştır.

Yazı önerisi: Ümit Kıvanç’ın ‘6-7 Eylül’ün ne eksiği var?’ başlıklı yazısı.

TİP’in 6-7 Eylül açıklamasına dair: TİP 6-7 Eylül 1955’te yaşananlar üzerine sosyal medya hesabından bir açıklama yayınladı. Değerli parti yöneticileri bir kez daha dikkatlice okursa, o açıklamada neyin eksik, fazla ya da özensiz olduğunu, karşılaştıkları tepkinin nedenini kolaylıkla fark edecektir.

Diken

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar