yazarlar makaleler
Bayrak, Yumruk ve Yükselen Yeni Milliyetçilik
1/4/2024

CİHAT ARPACIK

yeni milliyetçilik

İsrail ordusunun Gazze’de 20 binden fazla sivili öldürmesi ve Hamas’ın Aksa Tufanı Harekâtı’na cevap olduğu iddiasındaki saldırıların bir etnik temizliğe dönüştürülmesi bütün dünyada tepki çekiyor.

Dünyanın büyük şehirlerinde yüzbinlerce insanın katıldığı dev protesto gösterileri düzenlendi. Bu eylemlerin Türkiye’de daha düzensiz ve sönük geçtiğine ilişkin eleştiriler de vardı. 1 Ocak sabahı, Galata Köprüsü’nde yüzbinlerce kişi Gazze için buluştu ve üç ay sonra da olsa “görkemli” bir protesto gösterisine imza attı. Ancak Şişhane’de yapılan yumruklu bir saldırı bu gösteriyi gölgede bıraktı.

İstanbul’da işçi olarak çalışan İsmail Aydemir de bu gösteriye katılan kalabalıktan biriydi. İşporta tezgâhından aldığı yeşil renkli ve üzerinde Kelime-i Tevhid yazılı bir bayrak taşıyordu. Yolda giderken üniversite öğrencisi Ege Akersoy’un saldırısına uğradı. Akersoy, Aydemir’e “Bir Türk olamadınız” diyerek yumrukla saldırmıştı. Olayın videolarının sosyal medyada dolaşıma girmesinin ve tepkilerin yükselmesinin ardından Akersoy tutuklandı. Aydemir’in taşıdığı bayrağın “hilafet bayrağı” olduğu iddia edildi, hilafet çağrısı yapan grupların Cumhuriyet’i yıkmak istedikleri iddia edildi ve Akersoy’a destek mesajları verildi. Yani neredeyse 100 yıllık filmin makarası en başa sarılmış oldu. Siyasi analizleri tehditler izledi. Milliyetçilik ve hilafet kavramları farklı tonlarda konuşulmaya başlandı.

Gazeteci Taha Akyol, Prof. Dr. Şakir Dinçşahin ve gazeteci Ali Bayramoğlu, 1 Ocak sabahı Galata Köprüsü’nde düzenlenen Gazze yürüyüşünde meydana gelen yumruklu saldırıyı, milliyetçilik ve hilafet kavramları bağlamında Perspektif için değerlendirdi.

“YEŞİL BAYRAK AÇTILAR” SÖZÜ, TEK PARTİ DÖNEMİNDE İRTİCA TEHLİKESİNİ GÖSTEREREK REJİMİ MEŞRULAŞTIRAN BİR SÖYLEMDİ

Tarihte de günümüzde de ‘hilafet bayrağı’ denilen standart bir bayrak olmadığını vurgulayan gazeteci Taha Akyol, “O şahsın elindeki bayrak hilafet bayrağı değil, Kelime-i Tevhid bayrağıdır. Türk bayrağı olmasını temenni ederdim ama o hilafet bayrağı değildir. Böyle sanılmasının nedeni, hilafet kaldırıldıktan sonra irtica ile hilafet kavramının birleştirilerek yeşil bayrak altında sembolleştirilmesidir” diyor.

“Yeşil bayrak” açtılar sözünün, Tek Parti döneminde irtica tehlikesini göstererek rejimi meşrulaştırmanın bir söylemi olduğuna dikkati çeken Akyol, “Gerek muhafazakâr iktidar gerekse seküler muhalefet geçmişin yaralarını kaşıyarak kutuplaşmayı körüklememedir” diye uyarıyor.

Galata’daki yumruklu saldırının, son dönemde daha hararetli bir seviyeye evrilen milliyetçilik tartışmalarının bir yansıması olduğu belirtiliyor.

Milliyetçilik olarak ifade edilen akımlarda bir ayrışma olduğuna değinen Akyol, bu ayrışmayı şöyle özetliyor: “Birisi Cumhur İttifakı’nın din vurgulu, tarih vurgulu İslami dozu yüksek milliyetçiliği, öbürü laiklik ve Cumhuriyet’in tehlikede olduğunu düşünenlerin, genelde ulusalcılık denilen milliyetçiliği. Oysa biri milliyetçi diğeri milliyetsiz değil. Ama ikisi de radikalleşmedir. Milliyetçilik düşüncesi, ulus-devlet kurma, tarihi değerler ve aynı zamanda modernleşme düşüncesi olarak gelişmiştir. Milliyetçilik deyince akla gelen büyük düşünürlerin, mesela Ziya Gökalp’in, Ahmet Ağaoğlu’nun, Mümtaz Turhan’ın, Ali Fuat Başgil’in, Erol Güngör’ün hepsinde şu veya bu ölçüde modernleşme duygusu vurgusu var. Bugün ise ikili şekilde ortaya çıkan ve milliyetçilik denilen toplumsal eğilimler popülist siyasetlerin zeminini oluşturuyor.”

Akyol, “Aşırı kutuplaşma ortamında bu tür olayları körüklemekten sakınmak lazım” diyerek, “Bu olaylar kutuplaşmanın ortaya çıkardığı hadiselerdir. Bir taraf Filistin vesilesiyle dini hassasiyetini ifade ediyor, Kelime-i Tevhid bayrağı açıyor, diğer taraf laik Cumhuriyet’in tehlikede olduğu gerekçesiyle saldırıyor. İki tavrın da arkasında geniş kitleler var. İki tavır buz dağının sadece görünen yüzüdür. O yüzden itidal tavsiye etmek, iki tavrı da kahramanlaştırmaktan sakınmak gerekir” diyor.

“ÜÇ TARZ-I MİLLİYETÇİLİK”

Prof. Dr. Şakir Dinçşahin de Akyol gibi tartışmanın şiddete evrilmesinin arzu edilebilir bir şey olmadığını belirterek, “İtidal çağrıları yapanlar doğru yapıyor. Siyasetçilerin, kanaat önderlerinin sükûnetle, daha uzlaşmacı bir söylem takip etmelerinde memleketimiz için hayır var. Uzlaşmayı, anlayışı ve tahammülü tavsiye etmek lazım” diyor.

Üç tür milliyetçilik anlayışı olduğundan söz eden Prof. Dinçşahin, “Birincisi dindar milliyetçiliktir ve bu milliyetçilikte Müslüman kimliği daha görünür haldedir. İkincisi seküler milliyetçiliktir. Seküler toplum kesimlerimizin bir kısmı modernisttir ve farklı toplum kesimlerini Türk kimliği altında birleştirme gayreti içindedir. Buna bir zamanlar ‘Atatürk milliyetçiliği’ denilirdi. Bu, ülkede yaşayan herkesin vatandaşlık bağı nedeniyle Türk kabul edilmesine ilişkin bir anlayışı ifade eder ve vatandaşlık bağlarını öne çıkartarak anayasal vatandaşlık bağının derecesini artırır” diyor.

“Şimdi üçüncü milliyetçilik anlayışı var” diyen Dinçşahin, bu anlayışı şu sözlerle anlatıyor:

“Ne dindar ne de seküler milliyetçilik içinde güçlü bir ırkçılık barındırır. Son zamanlarda ise ırkçı temalar ön plana çıkmaya başladı. Din ya da vatandaşlık bağını değil kan bağını esas alan bir anlayış bu. Aslında yeni değil, Nihal Atsız’dan beri var ama yeniden görünür olmaya başladı.”

Prof. Dinçşahin, bu tür milliyetçilik anlayışının görünür olmasının çeşitli nedenleri olduğunu belirtiyor. En önemli nedenin göçmen sorunu olduğunu vurgulayan Dinçşahin, diğer nedenleri şöyle sıralıyor:

“Gazze meselesinin bu kadar ön planda tutulması, ‘Doğu Türkistan’da Türkler katliama uğruyor ama bunu konuşmuyoruz’ itirazını da beraberinde getiriyor. Yani Filistin meselesinin gündemin en tepesine alınmış olması bu grubun reaksiyon göstermesine sebep oluyor. Diğer taraftan iki ayrı ideolojiyi temsil eden AK Parti ve MHP’nin bir ittifakı söz konusu. MHP’nin varlığı AK Parti’yi olduğundan milliyetçi, AK Parti’nin varlığı da MHP’yi olduğundan daha dindar ya da ümmetçi gösteriyor. Kan bağını esas alan milliyetçiler, eskiden MHP içinde kendilerini ifade ederlerdi ama şimdi yeni ve farklı bir ses olmaya başladılar. Yani bu dalganın görünür olma nedenlerinden biri, o tür milliyetçiliği benimseyenlerin, geçmişe kıyasla ümmet anlayışına daha yakın duruyormuş gibi algılanan Cumhur İttifakı içindeki MHP’de rahat edememeleri.”

OLAYIN ESASI GÖÇMEN KARŞITLIĞINDA

Gazeteci Ali Bayramoğlu, Türkiye’de hâkim muhafazakâr dalga ile hâkim seküler dalga arasındaki gerilimin zaman zaman yükselip sonra dindiğine işaret ediyor. Bayramoğlu, hem Suudi Arabistan’da oynanması planlanan ancak iptal edilen Süper Kupa finalinin siyasallaştırılmasının hem de Gazze mitinginin ardından yapılan yumruklu saldırının bu “hastalığın” yansımalarından biri olduğu görüşünde.

Bayrağı taşıyan Aydemir’e saldıran üniversite öğrencisinin “Biz Türk’üz” diyerek yumruk attığını hatırlatan Bayramoğlu, “Burada esasen göçmen karşıtlığının bir tezahürü de var ve bu durum tartışmanın içindeki en önemli unsur. Olayın aslı, birinin, aslında üzerinde ne yazdığını anlamadığı Arapça bir yazıya saldırmasıdır. Bu, siyasi bir reaksiyonu gösteriyor. Muhalefetin tavrı bilindik bir tavır ve Özgür Özel’in CHP liderliğine gelmesiyle doğrudan da ilgili. Öte yandan, yılbaşının hemen ertesi günü, pek de miting yapılmayan Galata’da miting düzenlenmesi bir siyasi parti gösterisi olarak da değerlendirilmeli” diyor.

“Yeni milliyetçi dalganın” kendi alanını korumak ve içe kapanmakla ilişki olduğuna değinen Bayramoğlu şunları söylüyor:

“Bu, devletin büyümesi ve güçlenmesi iddiası üzerine kurulu. Eskiden daha önde duran demokrasi ve hukuk devleti unsurlarını geriye iten bir ‘ortak kesen’ var ve milliyetçi kabarma olarak karşımızda duruyor. Türk ırkı üzerinde yükselen bir milliyetçilik ya da basit bir yurtseverlik değil ama ana kimlik olarak öne çıkıyor. Bu haliyle milliyetçi kimliğin de üzerine çıkıyor. Uluslararası arenada büyük bir değişim var. Değer skalası değişiyor. Demokrasi yerine güçlü siyasi iradenin sınırlarının kontrolünün ve tek kültürlülüğün ortaya çıktığı bir dalga var. Bu, Türkiye’ye de yansıyor. İçeride göçmen meselesi de hem sağ hem solda reaktif ortak bir duyguyu besliyor. Buna Kürt meselesi de ilave edilebilir.”

Perspektif

İÇERİK BAŞLIKLARI
×
 MAKALELER   yazarlar